Yusuf, annesinin rızasını aldıktan ve ağabeyi Hasan ile mutabakata vardıktan sonra, Kırkpınar güreşlerine gitmek üzere Şumnu'ya inmişti. Filiz Nurullah'ı çok istemesine rağmen yanına alamamıştı. Annesinin Filiz'den başka yakını olmadığı için Filiz gelememişti. Filiz, bir köşeye çekilmiş, gizli gizli ağlamıştı. Ağlarken Filiz'i yakalayan Yusuf, seneye şartlar ne olursa olsun götürmek üzere söz vererek bir nebze olsun teselli etmişti. Şumnu'ya gelen Yusuf, eşyalarını bir hana bıraktıktan sonra pehlivanların uğradığı bir kahveye gitti. Amacı nerelerde güreş olduğunu öğrenmekti. Çünkü daha Kırkpınarlar'ın başlamasına bir ay vardı. Kahve, Klak çarşısındaki kispet ustası saraç Nuri Pehlivan'ın dükkanının bitişiğindeydi. Kahvenin kapısından içeri, "Selamün aleyküm" diyerek girince kahvedekiler, Yusuf'u tanıdılar, "Aleyküm selam" diyerek yanlarında yer gösterdiler. Hemen, boğa ile güreşi hakkında suallere başladılar. İhtiyar pehlivanlardan biri, Yusuf'un bundan sıkıldığını farkedip mevzuyu değiştirdi: -Yusuf pelvan, hayırdır inşallah, bi yere güleşe mi gidiyorsun. Yusuf, boynunu büktü: -Güleş nerde ki gidelim be amca. Kırkpınar'a niyetle köyden çıktım. Bu sene Kırkpınar güleşleri yapılcakmış, Düşüncem, Edirne'ye güleş kovalaya kovalaya gitmek, bülece hem yol masrafını çıkarmış hem de Kırkpınarlar'a hazırlanmış olurum. Buraya yakınlarda bi yerde güleş var mı diye sormağa geldim. Beş senedir, şu Moskof kâfiri yüzünden güleş yapamadık. Pelvannarın kimisi, Moskof harbinde şehit oldu, kimisi güleşi bırakdı, kimisi de anavatana göç etti. Yusuf'un Kırkpınar'dan bahsetmesi, hemen kahveyi hareketlendirmiş, oradakilerde bir heyecan dalgası esmişti. Deliorman'da havanın değişmesi için Kırkpınar'ın ismini ağzına almak yetiyordu. -Çok iyi düşünmüşsün Yusuf. Ama buralarda da güleş yok. Beş senedir biz de güleşe hasret kaldık. Bazımız, sırf güleş seyredebilmek için ta İstanbul'a, Üsküp'e gidiyoruz. Eski pehlivanlardan biri söze karıştı: -Te be Yusuf. Seni yannız görüyorum. Yannış hatırlamıyorsam ustan Kel İsmail Pehlivandı o nerde? Kel İsmail Pehlivan deyince, Yusuf, derin bir iç geçirdi, burun direği sızladı: -Ustamdan dört yıldır haber alamıyorum. Öldüyse Allah gani gani rahmet eylesin, üstümde çok hakkı vardır. -Peki Yusuf, kiminle gidiyorsun Edirne'ye. Arkadaşın kim? Yusuf, ellerini açtı: -Arkadaşım yok, yannız gidiyorum. İhtiyar pehlivan şaşırdı: -Te be Pelvan! Sen ne diyorsun? Hiç arkadaş olmadan sefere, yola, özellikle de güleş kovalamağa çıkılır mı? Dinimize göre, yola çıkabilmek için en az üç kişi olmalı. Yola dört kişi çıkılması, yolcuların içlerinden birini reis seçmeleri de sünnettir. Sana bunu Demir Baba Dergahı'nda mutlaka öğretmişlerdir. Pelvan kimse ise katiyen yalnız güleş kovalamamalı. Çılgara düşer, üç beş kişi annaşıp güleş hayatını söndürürler. Ustan sana öğretmedi mi? Yusuf, bu haklı sözler karşısında çaresizce kendini savunmağa çalıştı: -Ustama söz yok. Öldüyse Allah gani gani rahmet eylesin, ölmediyse uzun ömürler versin. Üzerimde hakkı pek çoktur. Hakkını ne yapsam ödeyemem. O bana yannız yola çıkılmayacağını, pelvan kişinin yalnız güleş kovalamaması gerektiğini öğretti. Ama Deliorman'da pehlivan kalmadı. Hemen hemen hepsi savaşla birlikte, bu topraklar Bulgarlar'a kaldıktan sonra Osmanlı diyarına göç ettiler. Birlikte Edirne'ye Kırkpınar'a gideceğim bir pelvan bulamadım. Zaten onun için buraya geldim. Varsa Edirne'ye gidecek pelvan yol arkadaşlığı yapalım. Orada bulunanlar Yusuf'a hak verdiler: -Haklısın bre Yusuf haklısın? Bu durum bizi de çok üzüyor. Deliorman gibi pehlivanlar diyarının pehlivansız kalması ne demek? Yoksa, Deliorman'da pelvanların kökü mü kuruyacak? Buna hangi gönül dayanır? DEVAMI VAR