Danışıklı güreş, şike bilmeyen gerçek yiğitlerin, minik güreşçilerin, merdane, cansiperane cenkleriyle 643. Kırkpınar güreşleri başladı. İnsan, onların güreşlerini seyredince, keşke hiç büyümeseler de hep böylesine, merdane, candan, bütün varlıklarını ortaya koyarak güreş yapsalar diyor. Diyor ama olmuyor, Küçükler büyüyor. Büyüdükçe de, nefsin arzuları, ihtiras, mal, makam sevgisi de büyüyor. İnsanlık, mertlik, yiğitlik, adalet, milli-manevi değerlerimize inanç da, nefsin, egonun bitmez tükenmez istekleri içinde kaybolup gidiyor. "Yağlı Güreş Müsabaka Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" Kırkpınar öncesi yayınlandı ve yürürlüğe girdi. Güreşlerle ilgili bir sürü teknik konuda değişiklik yapıldı. Bunlar ayrı bir yazıya konu olacak şeyler. Ancak, birisinden kısaca bahsedeyim. Altın puan, Kırkpınar'ı öldürüyor diye feryat etmiştik. Bu yanlış düzeltilmiş, bundan sonra, normal sürede yenilme olmazsa, puanlamaya, bunda da mağlubiyet olmazsa, altın puana gidilecek. Efendim, kura çekimi gibi bir sürü teknik konuda yeni düzenlemeye gidilmiş, hayırlı olsun. Bir şeye üzülüyorum. Başlı başına bir destan, tarih olan peşrev, bir çırpınma, yalnızca hoplayıp zıplama haline almaya başladı. Yönetmelikler, kura çekimleri en ince ayrıntıya kadar kurala bağlanırken, Türkün dünya görüşünü, Türkistan'dan Anadolu'ya, oradan da Avrupa'ya akışını, vatan edinişini, insanlık anlayışını, ciltler dolusu kitaplarla anlatımayacak güzellikleri dile getiren peşrev ile ilgili bir düzenleme getirmiyor. Yalnızca, peşrev yapılır diyor, ama nasıl yapılacağı konusunda tek bir kelime yok. Peşrev, Kırkpınar güreşleri içinde o kadar önemli bir yere sahipdir ki, dünyalar verilse tek bir motifinin kaybolmasına müsade edilmemeli. Yönetmelikte en geniş şekilde tarif edilmeli ve güreşçilerin tarif edilen şekilde peşrevi mutlaka ve mutlaka güreşten önce yapması sağlanmalıdır. Ne yazık ki; günümüzde güreşçiler peşrev yapmıyor, yapanlar da kaşını gözünü yara yara yapıyor. Sözümüz pehlivanlaradır. Pehlivanlara derken, yalnızca güreşenleri kastetmiyorum. Kendini pehlivan hisseden herkesedir. Ecdad, mert, yiğit kişilere pehlivan derdi. İşte bunun için sözümüz pehlivanlarıdır, pehlivan olmayana diyeceğimiz yoktur. Kırkpınar ermeydanında, itiş - kakış şeklinde güreş yapan, bir defa arkaya dolanarak altın denen ama aslında teneke olan puanla güreş almaya çalışan, birbirine yumruk atan, küfreden, dopingle gündeme gelenlere değildir sözüm. Sözüm, Kırkpınar'a, Kırıkpanar'ın temsil ettiği değerlere gönülden bağlı olduğunu söyleyip de, nasıl davranacağını bilemeyenleredir. Hiç düşündünüz mü? Sizler, pehlivanım diyerek ermeydanına çıkarak kimleri temsil ettiğinizi, hangi değerleri yaşatmakla mükellef olduğunuzu? Evet sizler kimleri temsil ediyorsunuz, bu meydanda? Herşey paradır, hak güçlü olanındır, parayı veren düdüğü çalar diyenleri mi? Yoksa, Kırpınar'ın doğmasına vesile olan şehitleri, alperenleri mi? Alperen kim mi? Alp, kuvvet, cesaret, fedakarlık, dayanıklılıkta ve her türlü silahları kullanmakta eşsiz, geçilmez, yiğit kişi demektir. Eren ise, Allahü Teala'ya yakın, nefsi isteklerinden vazgeçmiş, İslam ahlâkının en güzeline kavuşmuş, başkalarının huzuru ve ebedi saadeti için yaşayan, her hareketiyle alemlerin efendisi hazreti Peygamberimize benzemeye çalışan, evliya, hakiki insan edemektir. Alplik ve erenliğin bir kişide birleşmesiyle alperen denilen, insanlığın zirvesi, gönül ve yüreği kaynaştıran, tarihin yazmaya doyamadığı güneşler doğar. Tıpkı, Gazneli Mahmud, Alpaslan, Selahaddin Eyyubi, Osman Gazi, Şehzade Süleyman, Birinci Murad, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Şeyh Şamil gibi... Ne dersiniz, sizler kimi temsil ediyor, kimin hatırasını yaşatıyorsunuz? Halinize, güreşinize bakın karar verin. Kırkpınar ermeydanı, alperenlerin temsilcisi, mirasçıyım diyen 21. yüzyıl alperenlerinindir, sahtekârların değil. İyiler, kötüler kadar cesur, gayretli olmazsa meydan sahtekârlıklara kalacaktır.