Kırkpınar güreşleri dün başladı. Ama pehlivanlar, seyirciler ve ilgililerin yüzde doksan beşi, Kırkpınar'ın manasından, neyi temsil ettiğinden haberdar olmadan. Bugün, Kırkpınar'ı en güzel şekilde ifade eden peşrevden bahsetmek istiyorum. Günümüzde pehlivanlar peşrevi gayet laubali yapmaktadır. Peşrevi güreşçilerin ısınmak için yaptıkları hareketler topluluğu diye tarif etmek, Türk kültürüne, spor tarihimize, ihanet değilse, gafletin en ağırıdır. Peşrev, Türk oğlunun vatan tutmak için Türkistan'dan Anadolu'ya oradan da Avrupa'ya akışının, dünya görüşünün, spor anlayışının ifadesidir, tarih macerasının anlatılışıdır, hem de en özlü, en anlaşılır şekilde, Yunus Emre dilinde... Peşrev, Türk oğlunun sembolleri 'ok, yay, at, kurt ve kartal figürleriyle donatılmıştır. Gelelim peşrevin yapılışına ve peşrev içindeki hareketleri ifade ettiği manaya: Pehlivanlar, sağ başta en usta pehlivan olmak üzere, kıbleye karşı ve sağ eliyle rakibinin sağ elini, sol eliyle rakibinin sol elini tutmuş halde cazgırın duasını dinler. Niçin kıbleye karşı dururlar? Çünkü geleneğimizde savaş, kuru kavga değil, nizam-ı alem (dünyanın adaletle şenlenmesi), ilây-ı kelimetullah (Allah adını yüceltmek), vatanı savunmak içindir. Yağlı güreş de savaşta barışa hazırlıktır, işte bu sebepten peşrev öncesinde cazgırın yaptığı duada kıbleye, yani Kabe'ye, Allahü tealanın dünyadaki evine karşı dönülür. Ellerin tutuşu, rakibine, "Sen bana kardeşten ilerisin, savaşı misalleştiren güreşte, kader arkadaşımsın, bizler, Kırkpınar'ın doğmasına vesile olan alperenler Ali ile Selim gibiyiz, onların günümüzdeki temsilcileriyiz." demektir. Cazgır duasını, "Allah Allah illallah, Muhammedün Resûlullah" sözleriyle bitirir. Bu peşrevin en can alıcı noktasıdır; cazgır bu sözüyle, güreşin, Allah, vatan için yapılan savaşa misal olduğunu hatırlatır. Cazgır dua esnasında pehlivanlara çeşitli nasihatlerde bulunur. Pirlerinin Hazreti Hazma olduğunu hatırlatarak, rakibini küçük görmemelerini, mücadeleyi mertçe yapmalarını ister, güç, zeka ve ustalığın gurur değil tevazu sebebi olması gerektiğini söyler. Cazgır, "Hazreti Muhammed Mustafa'ya salavat" deyince pehlivanlar, sağ ellerini kalbi üzerine koyarak salavat getirirler. Cazgırın duasını bitirip "Hep birlikte şu aslanlara diyelim maşallah" demesiyle kartalın kanat çırpmasını, kurdun hedefe atılmasını, okun yeni ufuklara uçmasını, kır atın şahlanmasını andırır şekilde çırpınmağa başlarlar, bu esnada gözleri sağ baştaki pehlivandadır. Ondan işaret gelince üç adım geri, daha sonra üç adım ileri yürürler ve sağ dizi üzerine çökerler. Üç adım geri gitmek, Hak, adalet, aşk karşısında boynumuz kıldan ince, üç adım ileri gitmek de, amacımız, şehitlik, hakkın rızası, insanların duası manasındadır. Daha sonra da sağ elini toprağa dokundurduktan sonra üç defa dizine, dudaklarına ve başına götürürler. Bu, "Ey pehlivan, gücün ve ustalığınla mağrur olma, topraktan geldin, yine toprak olacaksın" anlamındadır. Bundan sonra eşler birbirinden ayrılarak çayıra salınmış bir küheylan gibi bir müddet şahlanırlar ve sonra birbirlerine doğru gelirler. İlk karşılaştıklarında tokalaşırlar, bu "Benden sana zara gelmez, güreşimiz mertlik, pehlivanlık kuralları içinde olacaktır, sana söz veriyorum" anlamını taşır. Tokalaştıktan sonra peşreve devam ederler. Tekrar karşılaştıklarında, sol elleriyle rakibinin kasnağından tutar, sağ eliyle de rakibinin sağ paçasına dokunurlar, ellerini dudaklarına, sonra da başına götürürler. Bunun üç manası vardır. Birincisi, "Pehlivanlıkta, insanlıkta, senin ayağının tozu olamam" tevazuudur. İkincisi, rakibinin en büyük silahı olan paçalarının sağlam bağlanıp bağlanmadığını kontrol etmektir. Yağlı güreşte paçaların sıkı bağlanması çok önemlidir. Çünkü, hemen hemen bütün oyunlar paçalardan alınır. Eğer paçalar sıkı bağlanmazsa pehlivan için çok tehlikeli olur. Yani rakibinin en önemli silahının çalışıp çalışmadığını kontrol ediliyor! Üçüncü mana ise kasnağı tutmakla, "ele, bele, dile ihanet olmaz" fermanına uyulacağı, rakibinin namusunun namusu olduğu kabul edilmektedir. Daha sonraki karşılaşmada, birbirleriyle göğüs göğse gelirler, sırtlarını sıvazlarlar. Bu hareketle hem rakibinin iyi yağlanıp yağlanmadığı kontrol edilmekte, hem de onunla helalleşip, güreş gereği verilecek acılardan dolayı baştan özür dilenmekte, "Kalpten kalbe yol vardır, kalp kalbe karşıdır" gerçeği dile getirilmektedir. Son olarak karşı karşıya geldiklerinde tokalaşarak birbirlerini başarı dilerler, ense enseye gelerek güreş başlar.