Bulgarlar, insanlık imtihanıyla karşı karşıya idiler. 500 yıldan beri Türkler'den gördükleri şefkati, onlara karşı gösterebilecekler miydi? Çok nüfuslu ve dindar olan Plevneli Ortodoks râhipleri, Türk yaralı ve hastalarına kötü bir muameleyi önliyebilecekler miydi acaba? Osman Paşa, endişeliydi, ama yapacak başka bir şey de yoktu. Her subaya seri ateşli bir Winchester karabina ile birer taban?ca, her ere 130 mermi ve 6 günlük peksimet dağıtıldı. Çerkez sü?variler, tüfeklerini, tabancalarını, kamalarını, mızraklarını mü?kemmel hâle getirdiler. Arabalara cephane, su, çadır ve battaniyeler yüklendi. Her tabura 60 yük beygiri, 12 öküz arabası verildi. Arabaların ve topların tekerlekleri yağlandı, saman ve paçavra sarı?larak ses çıkarmaları önlendi. Son kalan yiyecek maddeleri, tuz şeker, kinin, ilaç, çizme, çarık ve sargı bezleri, birliklere dağıtıldı. Tabya ve siperlerin boşaltılmış olduğu belli olmasın diye, kukla askerler kondu. Doktorlar, yürüyebilen ve araba sürebilen hasta ve yaralılardan 6 binini seçtiler. Ancak kalkamayacak du?rumda olanlar, Plevne'de bırakıldı. Bunların sayısı bin kadardı ve Plevne'deki birkaç yabancı doktora emanet edildiler. Plevne Türkleri, sivil ahali de ihtiyar, kadın, çocuklar da?hil, çıkışa katılıyorlardı. Asla Plevne'de kalmak istememişler, çı?kışa katılmak için Osman Paşa'yı zorlamışlardı. Ruslar şehre gi?rince başlarına gelecekleri biliyorlardı. Gurko'nun eski Zağra katliamını duymuşlardı. Bu siviller için 300 araba ayrıldı. Su?baylar her arabayı kontrol ederek, hayatî lüzumu olmayan eşyayı dışarı attılar. 9 Aralık sabahı askere, Osman Paşa'nın çıkış günü için emri okundu. Osman Paşa tarafınan her alay ve tabura ayrı pozisyonlar tayin edilmişti. Akşam başlarken birlikler, canı pahasına savundukları tabya ve siperlerinden çıktılar. Şehrin kuzeybatısında toplanmaya başladı?lar. Ayaz, dondurucu idi ve hava, kar bulutları ile kaplı bulunu?yordu. Az sonra kar başladı. Şehir sessizdi. Çok az araba gıcırtısı bu sessizliği ihlal ediyordu. Kadınlar, 500 yıllık yurtlarını terkettikleri için ağlaşıyorlardı. Çocukların bir şeyden haberi yoktu. Arabaların arasında, kar içinde oynaşıyorlardı. Türk subayları yaralı ve hastaların bulundukları hastahane ve evlerin kapılarına Fransızca ('il n'y a que des blesse dans cette maison-bu evde yalnız yaralılar vardır) cümlesini yazan kâğıtlar yapıştırıyorlardı. Kağıtların üzerine kızılhaç işareti konmuştu. Plevne toprağı ve semasıyla bir olmuş ağlıyordu. Karasevdalısı, Türk oğlundan ayrılışına. Türk oğlunun ayrılık haberi, semayı soğutmuş, gözyaşları beyaz kar tanelerine dönüşmüştü. Kar taneleri, Plevne'yi bembeyaz örtüsüyle kaplamış, Plevne, kefenliğini giymişti. *** -Beni yanından ayırma Paşa bubam. Benim, senden başka kimsem yok. Gazi Osman Paşa, "Paşa bubam" diyerek ağlayan, atının ayaklarına sarılan Ahmet'e ne yapsın bilemedi. Rus askeri karşısında bu kadar zorlanmamıştı. Atından indi, Ahmet'i kucakladı: -Evladım. ben de seni devamlı yanımda görmek istiyorum. Ama savaş hali. Sana ve ekibine Plevne'yi terkeden sivillerin yanında ihtiyacım var. Çerkez Müsellim amcan da orada olacak. Birlikte, sivillerin savaş bölgesinden ulaşmasını sağlayacaksın. ¥ Devamı var