Başhakem, orta hakeme bir şeyler söyledi, Pons'u taşıyan Yusuf, Yusuf'un boğazına sarılmış Pons dahil herkes merak içindeydi, ne olacaktı? Hakem, güreşçilerin yanına geldi, düdüğü çaldı. Düdük çalmasına rağmen, Pons, Yusuf'un boynunu bir türlü bırakmıyordu. Bırakırsa, Yusuf'un büyük bir hınçla kendisini mindere çarpacağından korkuyordu. Hakemin, kendisine "Rakibinin boynunu bırak, güreş ortadan başlayacak" demesine rağmen, "Bırakırsam Yusuf, beni yere çarpar" diye bağırarak bırakmayı reddetti. Hakem, bırakmazsa, hükmen yenik sayılacağını söyledi ve böylelikle Yusuf'un boynunu bıraktı. Yusuf, güreşin kilitlendiğinin farkındaydı, ancak, Pons, boynunu bırakmadıkça yapacağı bir şey yoktu. Hakemin bağırmasıyla birlikte, Pons, boynunu bırakınca o da yavaşça rakibini yere bıraktı. Türk, seyirciler, "Yusuf Pelvan, yavaş bırak bir yeri kırılmasın" diye bağırıyorlardı. Hakem her iki güreşçiyi minderin ortasına getirdi, düdükle birlikte güreş, tekrar ortada başladı. Bu sefer, beklenilmeyen hareketi Yusuf, yaptı. Düdükle beraber, elenseyi yerleştirdi, Pons, ne olduğunu anlamadan kendini yerde buldu. Yere düşen Pons, faul faul diye bağırarak doğruldu, ancak hakem onun bağırmalarına aldırmayarak, protokolde oturan Osmanlı sefirini gösterip, o buradayken sana yardım etmem imkansız işareti yaparak devam dedi. Pons, güvendiği dağlara kar yağmasının ümitsizliğine düştü. Yusuf'un elenselerine müsaade edilince başına ne geleceğini en iyi o biliyordu. Minder için de kaçması da yasaklanmıştı, bundan sonra Yusuf'a oyun uygulaması da imkansızdı. Geriye tek bir çare kalıyordu; kavga çıkarmak ve böylelikle güreşin yarıda kalmasını sağlamak. Pons, elense çekmek için Yusuf'un yaklaşmasını fırsat bildi. Yumruğu Yusuf'un yüzüne patlattı. Yusuf'un gözünde şimşekler çaktı. Hakem güreşi durdurdu ve Pons'a bir ihtar verdi. Pons, Yusuf'un da kendisine karşılık vermesini istiyordu, versin de kavga çıksın böylelikle güreş yarıda kalsın istiyordu. Ancak, Yusuf, karşılık vermemişti. Güreş tekrar başlayınca Yusuf'a öyle bir tokat attı ki, sesi bütün salonda duyuldu. Yusuf'un canı çok yanmış, kulağı zonkluyordu. Yusuf'u bu kadarı da fazla, deyip Osmanlı tokadını atmak için kolunu kaldırdı, bunu gören Pons, gözleri sevinçle parladı, beklediği oluyor kavga çıkacaktı. Yusuf, Allah ne verdiyse bütün gücüyle Osmanlı tokadını Pons'un ensesine indirecekken Osmanlı sefirini gördü, görmesiyle birlikte de, kendisini buraya gönderen Abdülhamid Han'ı hatırladı, tokattan sonra kopacak rezalet aklına geldi, haklı davasında haksız duruma düşecek, Osmanlı'ya, Padişaha laf getirecekti. Kalkan kolu indi. Düdük çalmak için Yusuf'un vurmasını, kavga çıkmasını bekleyen hakem, Yusuf'un vurmadığını görünce, bozuldu, mecburen düdük çaldı. Ve Pons'a bir ihtar daha verdi. Osmanlı sefiri, Yusuf'un vurmaktan vazgeçtiğini görerek çok sevinmişti, Yusuf'un sağ duyulu hareketi bir skandal çıkmasını önlemişti. Hakem de şu ana kadar müdahaleyi gerektirecek bir davranışta bulunmamıştı. Düdüğün çalmasıyla birlikte Pons, yine kimsenin beklemediği bir hareketi yaptı ve yumruğu vurdu, bu sefer yumruk tam yerini bulmuş, Yusuf'un burnu kanamağa başlamıştı. Hem hakem hem de Pons, Yusuf'un karşılık vermesini bekliyorlardı. Yusuf, çok kızmıştı. Devamı var