Recep'in Kara'sı değil hançer yarası

A -
A +

Gönlümüzü şifa bulmaz şekilde yaralayan; gerçek pehlivan, mütevazi insan Recep Kara'nın karası değil, Kırkpınar'a ihanet edenlerin hançer yarası. 2004'de birinci, bu sene ikinci olan Recep Kara, mertçe, cansiperane güreşleriyle sevenlerinin yüzünü ak eyledi. Recep Kara, her bakımdan üstün olduğu rakibine, kendi oyunu, bir anlık dikkatsizliğiyle yenilince, bağırıp çağırmadı, yalnızca, "Kısmet değilmiş. Bu bana bir ders olsun, bir an kendine çok güvendim. 'Rakibin karınca da olsa küçük görme' tavsiyesini unuttum" dedi, bir köşeye çekildi, içli içli ağladı. Zerre kadar şüphem yok, yeni bir Ahmet Taşçı geliyor; efendiliği, çalışkanlığı, tevazusuyla. Ahmet Taşçı, meydanlardan çekilince er meydanları öksüz kalacak diye üzülüyordum. Artık müsterihim. Onun yeri boş kalmayacak. Recep Kara geliyor; sevenlerinin, Kırkpınar, mertlik sevdalılarının yüzünü ak eyleyerek. Ya Kırkpınar'dan geçinen diğerleri... Yüzlerine sürdükleri karaları silmeğe yedi sülalelerinin gücü yetecek mi? Kendisini "Deniz Baykal'ın pehlivanı" diye ilan ettirenler, bugüne kadar hiçbir başpehlivanının yapmadığını yapanlar, Kırkpınar'a siyaset bulaştıranlar, Canlı yayında, pehlivanlara nasihatlerde bulunsun, atalar öğütlerini hatırlatsın, diye kendilerine verilen mikrofanla, yarım saat, Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'ye övgüler düzenler, ama tek bir kelimeyle, 361 bin YTL ağalık bedeli veren ağadan (ağanın hareketlerini biz de tasvip etmiyoruz) bahsetmeyenler... Kendisine teslim edilen mikrofanla ona buna yağ çekmeyi marifet zannedenler, pehlivanların isim ve derece aldığı yılları şaşıran, onlardan hakaret görenler... Kırkpınar'ın temel taşı müesseseyi, yalnızca "Parayı veren düdüğü çalar" diye bilenler, her sözünün başında "Ben ilkokulu bile bitirmemişim ama şimdi şirketler sahibiyim" diye başlayanlar, sonra da, hareketleri ve sözleriyle çocuklarını bile güldürenler, parayla aldığı unvanın altında ezilenler... Rakibi Kırkpınar'a geldi, diye taraftarlarıyla Sarayiçi'ne baskın yapanlar, siyasi şov peşinde olanlar... Baykal, tribüne geldiğinde, "Cumhuriyetin koruyucusu, sahibi aramıza teşrif etti" diye anons yapanlar, diğer siyasileri, Cumhuriyetin düşmanıymış gibi gösteren ve Kırkpınar'ın gül yüzüne siyaset çamurunu bulayanlar... Senelerdir Kırkpınar'ı dışa açacağız, tanıtacağız diye yırtınan ama yine Avrupa'dan bir gazeteci bile getirmeyi başaramayanlar, onbir yıldır Kırkpınar'a gelip dört bin adet Kırkpınar tanıtım CD'sini; beş kıta, yetmiş ülkede dağıtımını sağlayan ABD'li Miller'in yaptığının yüzde birini yapamayanlar... Gönül güzelliğimizin aynası peşrevi, üstün körü yapan, peşrevin ve Kırkpınar'ın manasından bir parça haberi olmayanlar, güreşi üç kuruş para için yapanlar, Yenilince ortalığı birbirine katanlar... Kırkpınar'ın bir vatan ediniş destanı; peşrevin, Türk'ün dünya görüşünün, hayata bakışının bir aynası olduğunu, Yesi'den Kırkpınar'a akışın ne manaya geldiğini bilmeyenler... Kırkpınar'ı yalnızca, davul sesi, yağ pırıltısı, kaynana zırıltısı, otlanacak çimen görenler... Yüzünüzdeki karayı nasıl sileceksiniz? Hangi kimyasal temizleyiciyi kullanacaksınız? Silmeğe çalıştıkça yüz karanızın daha da karardığını ne zaman fardeceksiniz? Ey Kırkpınar'dan geçinenler, düşün Kıkpınar'ın yakasından. Kırkpınar'ı, Ahmet Taşçı'ya, Recep Kara'ya, yüzlerce kilometre uzaklardan gelip, çimenler üzerinde geceleyerek Kırkpınar'ın cefasını çekenlere, güle yenilmeyi bilenlere bırakın... Bırakın da Osmanlı Türkünün son hatırasını bizden sonrakilere ulaştırabilelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.