Telgraf Fransa'dandı. Şubat başında Fransa'nın Lille şehrinde yapılan güreşlere davet ediliyordu. Benoit'ten haber bekleyen Ahmet, üzülsün mü, sevinsin mi bilemedi. Gerçi haber, Benoit'ten değildi ama, ona kavuşma ihtimali olan diyardandı. Hikmet dede, "O güzele, güleş peşinde koşarken kavuşacaksın." dememiş miydi? *** Ahmet, deniz yoluyla ilk önce Fransa'nın liman şehri Marsilya'ya gelmiş, oradan da trenle Paris'e geçmişti. Paris Osmanlı Büyükelçiliği'ne uğradıktan sonra hemen öğrenci Mehmet'i bulmuş, onun kendisiyle gelmesini istemiş, o da severek kabul etmişti. Acaba rastlar mıyım ümidiyle, birkaç gün Paris'te kızılelmasının bulunma ihtimali olan yerlere gitmişi. Daha sonra da trenle Lille şehrine gelmişlerdi. Kalbindeki sancı ve ayaklarındaki şişlik devam etmesine rağmen, rakiplerini fazla zorlanmadan yendi. 20 Şubat 1902'de yaptığı final güreşini de kazanarak Lille'de birinci oldu. Aldığı ödülün yarısını kendisini bir an olsun yalnız bırakmayan Mehmet'e, çok uzun uğraşmalardan sonra vermeyi başardı. Münih'ten güreş daveti vardı. Mehmet'in de gelmesini istedi. Mehmet, kararsızdı."Gidiş-geliş her türlü masrafın benim tarafımdan karşılanmak üzere gelirsen, sevinirim. Sana ihtiyacım var." dedi. "Sana ihtiyacım var" sözü, öğrenci Mehmet'in bütün tereddütlerini aldı götürdü. Birlikte, Lille'den Münih'e doğru yola çıktılar. Çoğunluğu trenle yapılan on günlük bir yolculuktan sonra, Ahmet ve öğrenci Mehmet, Münih şehrine ulaştılar. Münih, Almanya'nın hızla sanayileşen bir şehriydi. Sanayileşme çalışmalarını çok yakından takip eden Padişah İkinci Abdülhamid Han, çok sayıda teknik adamı, buralardaki fabrikalarda yetişmesi, öğrendiklerini Osmanlı Devleti'nde takip etmesi için Münih'e göndermişti. Türklerin hepsi aynı mahallede oturuyorlardı. Ahmet ve öğrenci Mehmet'in kaldığı otel buraya yakındı. Kara Ahmet'in Münih'e geldiğini gören, Türklerin hepsi otele, onu görmeğe koşmuşlardı. On günlük yolculuk, Ahmet'i çok yormuştu. Kalbinin sancıması iyice artmıştı. Ahmet, güreşecek halinin olmadığını fark ediyordu. Fakat kendini mecbur hissediyordu. Benoit'e, kızılelmasına kavuşmasının başka yolu var mıydı? Hissettiği bir şey daha vardı, eğer güreşmeğe devam ederse kalbi, yeter artık diyecek, hastalık denen başpehlivan galip gelecek gibiydi. Ahmet, ölümüne mi gidiyordu? Kavuşmanın bedeli ne olacaktı? Ahmet, ilk güreşi için Münih'e ulaştıktan bir hafta sonra Van Den Berg isimli bir Hollandalının karşısına çıktı. Güreşler serbest stildeydi. Geçen bir hafta içinde Ahmet, kalbindeki sancı sebebiyle idman yapmağa cesaret edememiş, yalnızca istirahat etmiş, yol yorgunluğunu atmağa çalışmıştı. Yorgunluğunu atmıştı, ama kalbinin sancımasında azalma olmamıştı. Uzun sürecek bir güreşi götüremeyeceğinin farkındaydı. Bu sebepten güreşleri en kısa zamanda bitirmeğe, kalbini zorladığı için künde oyununa başvurmamaya karar verdi. Güreşin başlamasıyla birlikte, Ahmet, elense ve arkasından yetiştirdiği tırpanla Hollandalı güreşçiyi dibinden kesilmiş koca bir ağaç gibi yere devirdi. Bir kartal gibi üzerine çöreklenerek kalkmasına izin vermedi. > DEVAMI VAR