Eski Zağralılar, kasabalarının Rus ve Bulgarlardan kurtarılması sevinç ve coşkusundan, zafer neşesinden akılları zıvanadan çıkmış haldeydiler. Evlerine sığmayarak her biri bir tarafa dağılmışlardı. Ganimet malı zannederek Bulgarların bıraktıkları, kaçarken terketmek zorunda kaldıkları mallarını evlerine taşımaya koyulmuşlardı. Üç gün bu zafer sarhoşluğu içinde geçti. Rus işgalinden kurtulmanın sevinciyle, Balkanların kuzeyinden gelen perişan haldeki göçmen kafilelerinin bile farkında değillerdi. 30 Temmuz 1877'de, zafer neşesini bir anda paniğe döndüren bir haber, Eski Zağra, sokaklarını şimşek hızıyla dolaştı. "İki saate kadar kasaba boşaltılacak, Süleyman Paşa böyle emretti." haberi bir anda gönülleri kor gibi yaktı. Kimse, haber doğru mu değil mi diye araştırmadan koşuşturmağa başladı. Kasaba içinde sanki kızılca kıyamet kopmuştu. Kimi evladını, kimi ailesini, kimisi anne babasını arıyordu, bazısı da, öküz arabası bulmağa çalışıyordu. Kocaları, yetişmiş erkek evlatları Bulgarlar tarafından katledilmiş dul kadınlar ne yapacaklarını şaşırmıştı. "Şimdi biz kimsesiz ne yapcaz" diye saçlarını, başlarını yoluyorlar, çaresizlikten şaşkın bir halde ordan oraya koşup duruyorlardı. Bazı kadınlar ise çaresizlik ve dehşetten bayılıp kalmışlardı. Raci Efendi, İbrahim Pehlivan, Yusuf ve Beşir de hemen göç için hazırlıklara girişmişlerdi. Alelacele, bir çuval elbise, bir kaç yorgan, elli altmış okkalık un bir öküz arabasına konulmuştu. Üç dört ailenin alabileceği eşya bu kadardı. Göçün panik halinde başlaması üzerine telaşa düşen Süleyman Paşa, hemen yaverlerini göçmek için yola çıkan kasabanın ileri gelenlerine gönderdi ve "Arabalar, çoluk çocuk şehrin kenarında kalsın. Erkeklerden birer ikişer kişi hanelerinize dönün. Evlerinizi bekleyin, yağma edilmesin. İnşallah, yakın zamanda, çevrede Rus askeri kalmaz" ricasını illetti.. Ama kasabalılar, bu ricayı dinlemediler. Rus ve Bulgarların zulmünden iyice yılan kasabalılar, Balkanların kuzeyinden ve Eski Zağra'ya komşu, Yeni Zağra, Kızanlık gibi beldelerden Süleyman Paşa'nın gelmesine rağmen devam eden göçü görünce iyice paniklemiş, Osmanlı Ordusu'nun Rus'u geldiği yere süreceğinden iyice ümidini kesmişti, bir an önce Edirne'ye oradan da İstanbul'a ulaşmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı. Süleyman Paşa'nın ricasıyla tek tük dönenler olduysa da, bunlar da evlerinde kalamadılar, az zaman sonra tekrar göç kafilelerinin yanına geldiler. İkindiye doğru kasabada, tam bir kıyamet günü yaşanmağa başladı. "Ruslar yine geliyor ve çok fazlaymış" söylentisi, Rus işgalinin dehşetini yaşayanları çıldıracak hale getirmişti. Korkudan akılları giden insanlar, hastalarını evlerde bırakarak yola çıkmışlardı. Kimsenin mal mülk gördüğü yoktu. Bir öküz arabasına yiyecek giyecek gibi çok lazım şeyleri doldurup hemen yola koyulmuşlar, araba ve hayvan bulamayan kimsesiz kadınlarsa, koltuğunda bohça, sırtında bebesi, elinden sürüklediği küçük çocuğuyla yola çıkmıştı. Telaş, korku insanlarda akıl bırakmamıştı. Raci Efendi'nin çocukları, ayakkabılarını bile giyememişti. Ne alta serilecek kilim ve döşek ne de yemek pişirecek tencere ve çömlek alınmıştı. Su içecek maşraba, abdest ibriği alınması dahi unutulmuştu. Onların şaşkın halini gören kasabanın dışındaki Osmanlı askerleri bir tencere ve abdest ibriği verdiler. > Devamı var