Sarmaş dolaş oldular

A -
A +

Filiz Nurullah hemen atıldı: -Güzel kız, burası Lofça tarhanası mı? Kız iyice şaşırdı, tarhanadan bahseden dev karşısında dili çözülmedi: Yusuf, aklını tarhana ve yemekle bozan Filiz Nurullah'ı kenara çekti: Kapıda şaşkın şaşkın duran, epeyce korkmuş kızı saçlarından okşadı: -Güzel kız senin ismin ne bakayım? Yusuf'un şefkatle yaklaşımı karşısında kız biraz olsun sakinleşmişti: -Ayşe efendim. -Bu ev kimin evi, Lofçalı İbrahim Pelvan burada mı oturuyor. -Burada oturuyor efendim. Filiz Nurullah, o koca gövdesiyle havalara zıpladı, bütün Eyüp sırtları sarsıldı, çok sevinmişti: -Demedim mi sana be Yusuf agam. İçerden Lofça tarhanası kokusu geliyor diye. Benim burnum yanılmaz. Yusuf, Filiz'in hassas burnuna bir yumruk vurmamak için kendini zor tuttu, küçük Ayşe ile ilgilendi: -İbrahim Pelvan evde mi? -Evde değil efendim, daha gelmedi. -Peki Said Beşir abin evde mi? -O da gelmedi. Yusuf ve ekibi daha sonra uğramak üzere ayrıldılar. Filiz Nurullah'ın keyfi kaçmıştı. Tarhana kokusunu yakalamıştı, ama, İbrahim Pehlivan ve Said Beşir'i evde yakalayamamıştı ve dolayısıyla sofraya oturmak mümkün olmamıştı. İyice keyfi kaçmıştı. Yusuf, hızlı adımlarla yokuş aşağı inerken köşeyi döndüğünde olanlar oldu. Yusuf, bir şeye çarptı, baktı, çarptığı bir insandı, Yusuf, devrilmemişti, ama çarptığı onun kadar şanslı değildi, ne de olsa bir başpehlivan çarpmıştı. Yusuf, yere düşeni tanıdı, hemen atılmamak için kendini zor tuttu. Yere düşen doğrulurken hırsla bağırdı: -Kör müsün be kardeşim. -Evet körüm. -Şuna bak be, af dileyecekken bir de ukalalık yapıyor. Düşen adam doğruldu, kızgınlıkla Yusuf'a baktı, bakmasıyla da bağırdı: -Yusuf agam sen ha. Çarpmandan anlamalıydım senin olduğunu. -Evet Said Beşir benim. Yusuf ile, Said Beşir sarmaş dolaş oldular. Said Beşir, Yusuf'un göğsüne yaslanmış, "Yusuf agam" diye diye ağlıyordu. *** -Vay bre Yusufum vay. Demek ki, Adalı ile son güreşiniz öyle oldu. Bütün güreşlerin destan gibi söylendi İstanbul'da. Çok arzuladık Said Beşir ile birlikte Kırkpınar'a gelelim. Ama bir türlü kısmet olmadı bre Yusufum. Çok istedik, seni ermeydanında güleşirken görmek ama olmadı, kısmet bugüneymiş. Said Beşir, şehir emanetinde kantar memuru olarak çalışmağa başladı. Üç beş kuruş kazanıyor. Yusuf, mahcup bir şekilde, İbrahim Pehlivan'ın konuşmasını dinliyordu. Said Beşir, babası İbrahim Pehlivan, Küçük Yusuf ve Filiz Nurullah ile birlikte, bir yaylı talikaya binmişler İstanbul'un Anadolu yakasındaki Kozyatağı'na güreşe gidiyorlardı. İbrahim Pehlivan ve Said Beşir, Yusuf ile arkadaşlarını bir hafta salmamışlar, yedirip içirip İstanbul'u gezdirmişlerdi, bir uçtan bir uca. Yedirip içirmişlerdi ama bir türlü Filiz'e doydum dedirtememişlerdi. En fazla, "Elhamdü lillah mideme yemek girdi" diye söylemişti. Yusuf, İbrahim Pehlivan ve Said Beşir, anlaştılar, bir gün Filiz Nurullah'a mutlaka "Doydum elhamdü lillah" dedirteceklerdi. İbrahim Pehlivan'ı, Yusuf'un güreşini seyredecek olması kanatlanlandırmıştı, eski pehlivanlık günlerini hatırlamıştı. Kozyatağı'nda Cuma naması sonrası güreş olduğunu duyunca Yusuf'a haber vermiş ve bu güreşe gitmeğe karar vermişlerdi. Ve şimdi yoldaydılar, güreş yolunda, alperenlerin izinde. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.