Semerkant'tan Paris'e -272-

A -
A +

Ressam Galip Bey, Eyfel Kulesi'ne yakın mekanda açık hava konseri veren Edirneli davul zurnacıya rastlamıştı. Bu iki kafadarın yolları, Edirne'ye gelen bir sirk vasıtasıyla ta Paris'e kadar düşmüştü, onların davul zurnayla çaldıkları sirk sahibinin çok hoşuna gitmiş ve sirkine dahil etmişti. Galip Bey, kendilerine rastladığı sırada Fransızlara davul zurna ile açık hava konseri verip üç beş kuruş kazanıyorlardı. Davul zurnanın sesini duymak, Hergeleci'yi de neşelendirmişti, yerinde duramıyor, "Te be Yusuf ağam, işte şimdi oldu, işte şimdi seninle kıran kırana bir güreş yapar, şu kefereciklere güreş nasıl olmuş gösteririz, sıkı dur ha" diyordu. Hergeleci'nin neşelenmesi Yusuf'un coşkusuna coşku katmış, hedefe atılmak için eşinen, sabırsızlanan küheylanlara dönmüştü. Davul zurna, hemen minderin kenarında, yerini aldı. Ressam Galip ile tercüman Bulgar Petrof, iki pehlivanın yanına geldiler. İki pehlivan, kıbleye karşı el bağladılar. Galip bey, Kırkpınar'ın nasıl doğduğunu, Ali ile Selim'in güreşirken nasıl şehit olduğunu, defnedildikleri yerden kırkpınarın nasıl fışkırdığını, yağlı güreşin bu iki alperenin hatırasını yaşatan bir vatan ediniş destanı olduğunu, niçin kıbleye karşı durduklarını, niçin Allah Allah sesleriyle meydana salındıklarını Fransızlara anlattı. Fransız seyirciler, duyduklarına inanamıyorlardı. Bu anlatılan güreş değil, bir medeniyetin, şanlı bir tarıhin canlandırılmasıydı. Galip Bey, daha sonra, dua yaptı, duasında, pehlivanlara öğüt verdi, söylediklerini Bulgar Petrov hemen tercüme ediyordu. Galip Bey, gücün, kuvvetin Allahü tealanın bir emaneti, ihsanı olduğunu, güç, kuvvet, mal, ilim arttıkça, mesuliyetin de arttığını, bunların hesabının verileceğini, hak, adalet yolundan ayrılmamalarını, insanlığın zirvesi gerçek insan alperenlerin hatırasını yaşattıklarını unutmamalarını söyledi, Peygamber efendimize salavat ve Allah Allah nidalarıyla Koca Yusuf ve Hergeleci'yi ermeydanı kabul edilen güreş minderine saldı. Davul zurnanın Kırkpınar cenk havalarını vurmasıyla birlikte gelmiş geçmiş en büyük Kırkpınar başpehlivanlarından olan iki yiğit, iki aslan Koca Yusuf ve Hergeleci İbrahim, peşreve başladılar. İki küheylan, Ötüken'de şaha kalktı, batıya, daha batıya kızılelmaya diyerek kanatlandılar, Semerkant'a, Taşkent'e ulaştılar, Seyhun ve Ceyhun'un suyunda hararetlerini söndürdüler, Malazgirt'te, Alpaslan'ın atlısı oldular, Süleyman Şah ile İznik önlerine vardılar, Osman Gazi ile Söğüt yaylalarında yayladılar, Şehzade Süleyman ile Rumeli'ye geçtiler ve Kırkpınar Ermeydanına ulaştılar. Bu meydanda kartallaştılar, kanat açtılar, Tuna'nın suyunda yıkanarak çelikleştiler, Viyana'ya doğru sefer ettiler, Paris'te karar kıldılar. Döndüler, ok oldular, nice bin hedefi buldular, kurt oldular, itleri vurdular. Davul zurna cenk havalarını vuruyor, Koca Yusuf ve Hergeleci peşrevlerin en güzelini çıkarıyor, anlatılmaz bir ahenk içinde at olup şahlanıyorlar, ok kesilip hedefe varıyorlar, kurt gibi hedefe kilitlenip, kartal gibi sonsuz yüksekliklere kanat açıyorlardı. Salonu dolduran bütün Fransızlar, daha önce şahit olmadıkları peşrevi hayretten gözleri yuvalarından çıkacak gibi açılmış seyrediyorlar, davul zurnanın gönülleri alan, tüyleri diken diken eden cenk havalarını dinliyorlardı. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.