Sevdiklerine bir şey mi olmuştu?

A -
A +

Yusuf şöyle bir geriye doğru baktığında, nice kırk yıllar yaşamış gibisine geliyordu. Demir Baba Dergahına gidişi, Demir Baba'nın kaldırılmaz denen taşını kaldırışı, Demir Baba'yla görüşmesi, ondan güle üç defa yenildiğinde gerçek pehlivan olacaksın haberini alışı... Esrarengiz cüceyle tanışması, kispet giyme imtihanını kazanışı, Nadya ile tanışması, Bulgar isyanında yaşadıkları ve gördükleri, Tosun Bey, kispet giyme töreni, Abdülaziz Han'ın nişanına kavuşması... Ve 93 Harbi, bu harpte ona intiharı düşündürtecek korkunçlukta yaşadıkları, gördüğü acılar sonrası saçlarına daha 18 yaşında ak düşmesi, güreşi bırakması, Gülçehreyle tanışması, boğayla güreşi, tekrar güreşe başlaması ve Kırkpınar'a gidişi... Aliço'dan başpehlivanlığı alışı, Gülçehre ile düğünü, Hergeleci ve Mümin pehlivanlarla güreşleri, İsmail Pehlivan'ın vasiyyeti, esrarengiz sandık, Abdülhamid Han ile tanışması ve Paris'e gidişi... Bütün bunları düşününce, Yusuf, ihtiyarladığının aklına gelmesinin garip kaçmayacağını anladı. Geçen 38 yıllık ömründe nice 38 yıllara sığacak şeyler yaşamıştı. Yusuf, bir talikayla, 1896 Şubatın soğuk bir gününde köyü Karalar'a girdi. Kimsenin kendini görmesini istemiyordu. Tuna üzerinden gelen kuzey rüzgarı, düzlükte kurulmuş Karalar Köyü'nü dondurup geçiyordu. Arabacının, beyim burası mı sözüyle Yusuf, daldığı hatıralar deryasından içinde bulunduğu ana döndü. Evet, sokak onların sokağıydı. "Efendi hakkını helal et" diyerek arabacının parasını verdi, bahşişi de bolca tuttu. Sevdiklerine aldığı hediyelerle dolu iki tahta valiziyle harem kapısına geldi. Kapıyı açmak için elini uzattığında, şaşırır gibi oldu. Kapı değişik geldi. Bu kapı, 20 ay önce Kırkpınar'a giderken bıraktığı kapı değildi. Herhalde değiştirmişler diye düşündü. Kapıyı açtı ve yürüdü, bahçede, değişik geldi. Değişiklikler ile uğraşacak vakti yoktu, hızla eve doğru yürüdü, sevdiklerinin hasreti dayanılmaz hale gelmişti. Gönül çiçekleriyle arasında yalnızca birkaç adım vardı. Kapıyı açmak için kapı koluna uzanan eli havada kalakaldı. Kapı da değişikti. Sevdiklerine kavuşmanın heyecanıyla yanlış yere mi geldim diye bu sefer daha dikkatli baktı. Hayır bahçe onların bahçesiydi, gerçi harem duvarları yenilenmiş, ağıl, ağır ve samanlık elden geçmişti ama hepsi bildikti. Fakat ev bildik ev değildi. Ata yadigarı ev gitmiş, yerine yepyeni iki katlı bir konak gelmişti. Yusuf'un yüreğine ateş düştü. Acaba evdekilerine, sevdiklerine bir şey mi olmuştu. Aklına binbir kötü düşünce geldi. Kavuşma sevinci, ayrılık ateşine dönüştü. Kapıyı vurmaya, içerdekilere seslenmeye cesaret edemedi. Ya kapıyı başka biri açıp, sevdiklerinin öldüğünü, hayatta kalan son kişinin de kendilerine burayı sattıklarını, kendilerinin de buraya yeni bir ev yaptıklarını söylerse ne yapardı? Neler olmuştu da bu yeni ev, ata yadigarı evlerinin yerine kondurulmuştu. Kapıya çalmağa kuvvet bulamayan Yusuf, döndü. Omuzlarını düşmüş, her iki elindeki tahta bavullar tonlarca ağırlığa ulaşmış halde otuzsekiz yıllık hayatında kendinden bin bir hatıra taşıyan mekana sırtını çevirdi, harem kapısına doğru yürüdü. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.