Sevgiden doğan nehir

A -
A +

Ahmet'in üzerinde tatlı bir uyuşukluk vardı. Kalbinin sancıması dinmişti. Namazdan sonra yatmadı. Odasının balkonuna çıkarak güneşin Karaormanlar üzerinden doğuşunu seyretti. "Gönül güneşim karanlık ormanlar üzerinden doğacak mı?. Benoit'e kavuşsam bile onunla nasıl evlenebilirim? Her an ölümü bekleyen bir insanım. Bu halde iken onun benimle evlenmesini nasıl kabul edebilirim." içlenmesinde Kızılelma gibi doğan güneşe baktı. "Sana ne oluyor. Kimin ne kadar yaşayacağını Allahü tealadan başka kim bilebilir? Sana söylenen, kızılelmayı ışıtan güzeli bulduğunda onunla evlenmendir. Gerisi senin işin değil." diyerek kendi kendini azarladı. Sonra da, "Kendi kendine gelin güvey olmayı bırak. Benoit'i buldun da sıra güvey olmaya mı geldi." düşüncesiyle güldü. Yattığı yerden Ahmet'i seyreden Mehmet, onun bu kadar dertten sonra kendi kendine gülmesine nasıl bir anlam versin, delilik mi, velilik mi, yoksa şaşkınlık mı desin bilemedi. Otelin lokantasındaki kahvaltıdan sonra rehberi yanlarına alarak Tuna'nın kaynağına ulaşmak üzere yola çıktılar. Ahmet, dağların eteğinde toprağı yara yara, gürleye gürleye çıkan bir kaynak arıyordu. Gele gele yüksek duvarlarla kuşatılmış bir parka, park içinde çevresi iki sıra demir parmaklıkla çevrilmiş on metre çapında yüzeyden suya mesafesi bir metre derinliğinde bir havuzun yanına geldiler. İlk sıra demirparmaklıkları geçtikten sonra, beş basamak merdiven inilerek ikinci sıradaki parmaklıkların yanına geliniyordu. Bu parmaklıklardan hemen sonra havuz başlıyordu, bir metre aşağıda da su vardı. Ahmet, merak içindeydi. Bu kocaman havuzun başına niçin geldik gibilerden Alman Fransızca öğretmenine baktı. Öğretmen anlattı, Mehmet tercüme etti: "Karaormanlar'dan çıkan Brege ve Brigach dereleri, Donaueschingen'de, birleşerek Donaue adını alıyorlar. Bu gördüğünüz havuz, Donaue suyudur. Burada yer altından devam ederek, üç kilometre aşağıda yeryüzüne çıkarak yoluna devam etmektedir. Ahmet, adamakıllı şaşırdı. Türkoğlunun Tuna diyerek kara sevdalara düştüğü nehir, havuzun içinde sakin sakin duran, görüntülerini bir ayna gibi yansıtan nehir miydi? Alman öğretmen anlatmağa Mehmet de tercümeye devam etti: Karaormanlar'dan çıkan Brege ve Brigach, nehirlerinin ilginç bir efsanesi var. Brege ve Brigach, birbirlerini seven iki gençtir. Köyleri birbirine uzaktır. Kara bir kış gününde birbirleriyle buluşmak üzere yola çıkarlar. Kavuşamadan Karaorman'ın kara kışında donarak ölürler. Aşklarının sıcaklığı donmuş Karaorman karını eritir ve iki dere doğar. Bu derelere aşıkların isimleri, Brege ve Brigach isimleri verilir. Hayattayken kavuşmayan iki aşık, suya döndükten sonra bugün kasabanın bulunduğu yerde birbirlerine kavuşurlar, Donaue nehrini meydana getirirler. Donaue, ismine gelince. Bu ismi Hun Türklerinin verdiği sanılmaktadır. Kasabaya kadar gelen Hun Türkleri, içecek su aramışlar bulamamışlar ırmağın da baştan başa donduğunu görünce "Donan su" derler ve bu zaman içinde Donaue şekline dönüşür. Öğretmenin anlattıkları Ahmet'in ilgisini çekti. Tuna'nın isminin Türklerden gelişine sevindi, iki sevenin donmasına, birbirlerine kavuşamamasına üzüldü. Tuna'nın doğmasına sevginin sebep olması da çok hoşuna gitti. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.