Yaradan, ihsan eden ol emriyle bütün kainatı var eden Allahü tealaydı. Benoit'i bulmasını ihsan eden Yüce Mevla, dilerse, onunla evlenmesini, elmayı paylaşmasını da ihsan ederdi. Etmezse, hayırlısı o demekti. Yüce Mevla'nın kulun iradesi karışmadan yarattığında mutlaka hayır vardı. Bizim şer gibi gördüğümüz şeyler hayır, hayır gibi gördüklerimiz şer olabilirdi. Bize düşen, yüce dinimizin, fennin, aklın gerektirdiği gibi sebeplere sarılıp, hedefe hayırlı bildiğimiz hedefe ulaşmak için gayret değil mi? Önce gayret, sonra tevekkül. Bu ve benzeri, düşünceler içinde bocalayan Ahmet, uyudu, rüyalara uyandı... Benoit ve kızılelmalarla dolu rüyalara... 24 Aralık tarihli gazeteler Pons-Ahmet, güreşine yer vermişlerdi. Velo gazetesi ise geniş olarak yazmıştı. Ahmet, üç günü çalışmakla geçirdi. Kendisiyle görüşmek isteyen gazetecileri kırmıyor, Pons'u yener misin diyenlere, "Pons, iyi bir güreşçi, çok kuvvetli. Güreşte her şey minderde belli olur. Biz karınca da olsa rakibimizi küçük görmeyiz." Cevabını veriyordu. 26 Aralık 1899 akşamı, Kara Ahmet ile Pons arasında ikinci güreşin yapılacağı Foli-Berjer eğlence merkezi tıklım tıklım doluydu. Yer kalmayınca binlerce güreşsever, kapılardan döndü. Koca Yusuf da, bütün zorlu güreşlerini bu salonda yapmıştı. Ahmet'in salonda gözükmesiyle birlikte büyük bir alkış tufanı koptu. Ahmet, elini göğsüne götürerek seyircileri, bembeyaz dişlerini gösteren tebessümle gayet zarif bir şekilde selamladı. Seyircilerin Ahmet'i alkışlaması Pons'u kızdırdı. Pons, yine kendisine tutulan eli sıkmadı. Ahmet, hakem güreş başlasın diye düdük çalmamış olmasına rağmen Pons'a arkasına dönmüyordu. Pons'a arkasını dönmeğe gelmiyordu. Düdükle birlikte güreş başladı, daha doğrusu, Ahmet'in hücumları. Ahmet, ilk güreşteki yaşadıklarından sonra bir sonuca varmıştı. Yormadan, gücünü tüketmeden oyun ile veya zorlayarak Pons'u yenmesi zordu. Hem çok iyi bir güreşçi, hem kuvvetli hem de Ahmet'e göre çok kiloluydu. Bu sebepten, güreşin başlamasıyla birlikte Ahmet, fırtına gibi esmeğe başladı. Hayda bre, haydi kızılelmaya, aşk olsun naralarını peş peşe patlararak Pons'un üzerine yürüdü. Kimi elenseyle kimi çaprazla. Ama, Pons, yalçın bir dağ gibi yıkılmamak için direniyordu. Ahmet, "Ah şu belden aşağı tutmak, tırpan vurmak serbest olsa ben sana gösteririm. Her elense ve tırpanda çam yarması gibi boyunla sana halıyı öptürürüm " Diyordu. Ahmet, çok haklıydı. iyi bir tırpanla tamamlanan elense, rakipleri, özellikle de elense ve tırpanı bilmeyen Avrupalı güreşçileri olmuş armut gibi dalından koparırdı. Ahmet, tamamıyla güreşe hakimdi. Güreşi o yapıyor, Pons ise sadece kendini savunuyordu. Zaman zaman sert itişmeler oldu. Ahmet, sert güreşten çekinen biri değildi. Pons'un sertliklerine aynen mukabele ediyordu. Pons'un güreşe girmemesi Fransız seyircileri kızdırdı, ıslıklamağa başladı. Ahmet'i alkışladıkları için zaten Fransız seyircilere kızgın olan Pons, iyice çileden çıktı. Güreşin başından beri Ahmet'e oyunda tatbik edememesinin verdiği aşağılık duygusuyla şiddetli bir yumruk savurdu. Yumruk, Ahmet'in sol kaşını buldu. Kaşı yarıldı. Yüzü kan içinde kaldı. > DEVAMI VAR