Tuna Baba, Ahmet'i omuzundan tuttu: -Evladım, Hikmet Dede'n, son anlarını yaşıyor. Seninle görüşmek istedi. Söyleceklerini iyi dinle... Bundan sonraki hayatının en kıymetli varlığı, rehberi bil. Tuna Baba, Hikmet Dede'ye "Hikmetim, Ahmet geldi" diye seslendi. Dış dünyadan habersiz bir vaziyette yatan Hikmet Dede'ye nasıl duyurdu bilinmez, Hikmet Dede, gözlerini açtı. Yanında duran Ahmet'e baktı, tanımakta zorlanıyor gibiydi: -Ahmet, evladım... Sen misin? Ahmet, Hikmet Dede'nin yalnızca kemik kalmış sağ elini kavradı ve öptü: -Benim, Hikmet Dede'm. Hikmet Dede, Ahmet'in ellerini, ateş gibi yanan avuçları içine aldı. Belli belirsiz bir sesle konuştu: -Evladım. Ayrılık vakti geldi. İnşallah, ayrılık olmayan diyarda birlikte oluruz. Güreşle, Kızılelma ile ilgili söylediklerimi ve son vasiyetlerimi yazdım. Tuna Dede, sana teslim edecek. Tuna Dede, ne söylerse o şekilde hareket edersin. Her şey vasiyette yazılı. Ben hakkımı helal ettim. Sen de hakkını helal edersen, bu Dede'ne ihsan etmiş olursun. Hikmet Dede'nin söyledikleri Ahmet'e rüya gibi geldi. İnanamıyordu... Hikmet Dede gibi birinin ölebileceğini, anne-babasından, Osman Paşa'dan sonra onun da kendisini terk edeceğini kabullenemiyordu. Hikmet Dede'nin ellerine sarıldı, gözyaşları içinde konuştu: -Hakkımı helal ettim Dede'm. Beni kime bırakıp gidersin. Benim senden başka yakınım kalmadı. Hikmet Dede, Ahmet'in gözyaşıyla ıslanmış ellerini zor kaldırdı, göğsüne yaslanmış Ahmet'in başını okşadı: -Ahmet'im, ayrılık kaçınılmaz. Dünya ayrılık yeridir. Devamlı beraber olunacak yurt, ahirettedir. İnşallah, orada yüce Mevlamın sevdikleriyle birlikte oluruz. Kızılelmaya kavuşman, bu ebedi güzellikler diyarına kavuşmandır. Hadi şimdi beni yalnız bırak. Bırak ki, gönlümü, ebedi sevgiliye döndürebileyim. Ahmet, Hikmet Dede'nin sözlerini duymuyor gibiydi. Dede'nin göğsüne kapanmış, "Beni bırakma Dede'm" diye içli içli ağlıyordu. Tuna Baba, baktı ki, Ahmet, Hikmet Dede'den ayrılmıyor, kolundan tutup çekti, bir kelebeği tutarcasına: -Gel evladım. Hikmet Dede'nin gönlünü ahirete, hakiki yâre çevirme vaktidir. Tuna Baba tarafından, çok sevdiği dedesinden koparılan Ahmet, son bir defa Hikmet Dede'ye baktı. Hikmet Dede, kendisine bakıyor ve gülümsüyordu. Ahmet, Hikmet Dede'nin duyulur duyulmaz bir sesle, "Evladım... İnşallah, dünyada da ahirette de hep gülümsersin" dediğini duyar gibi oldu. ??? 1886'nın Mayıs günlerinden bir gündü. Hızır ile İlyas'ın buluştuğu günün hemen sonrası. Deliorman, akıncılar diyarı yeşillere bürünmüş. Karlar suya dönmüş akıyor, ırmak oluyor, deryaya doğru koşuyor... Arı, kendisini çiçekten çiçeğe atıyor... Atlar çayırlarda kişniyor, zerreden küreye bütün kainat durmuyor, hareket ediyor, hepsi halince zikrediyordu. Hem koşuyor, hem de yetişmeliyim, mutlaka yetişmeliyim diye kendi kendine gayret veriyordu. Davul sesleri iyice duyulmaya, davul beyninde vurmaya başlamıştı. Her kalp atışı, davulun gergin derisine vuran tokmak gibi, göğüs kafesini zorluyordu. Davul sesine koşan, davul sesi kesilmeden yetişmek için kanatlanmak, ermeydanına çıkanlara, güç, kuvvet ve ustalığın en güzelini göstermek sevdasında. > DEVAMI VAR
Yazının devamı yokmu ?