Padişah, Yusuf'un oturmakta tereddüt ettiğini görünce, bir ağabeyin çok sevdiği kardeşini azarlaması tadında Yusuf'u hemen yanındaki bir koltuğa oturttu: -Hoş gelmişsin Yusuf evladım. Özlemişim seni. Yüce Rabbim nazarlardan saklasın. Tam bir Osmanlı yiğidi olmuşsun. Geldiğin yerlerde ne var. Çavuş Ninen nasıldır, hâlâ seni değneğiyle kovalıyor mu? Anlat bana, ağabeyine anlatır gibi, hiç sıkılmadan, içinden geldiğin gibi, yaşadıklarını, gördüklerini, güreşlerini. Anlat ki, senin samimi, içten gelen sözlerinle biraz teselli bulayım, şu saltanat dedikleri kavganın yükünden biraz olsun kurtulayım. Yusuf, oldum olası konuşmayı sevmezdi. Hele hele, kendi yaptıklarını öldürseler anlatmazdı. Onyedi sene önce olduğu gibi aynı şey başına geldi, Padişah, anlat deyince dili çözüldü, bir ağabeye derdini dökercesine anlattı. Öz ağabeyi Hasan olsa bu kadar sevmezdi, Padişahı, ağabeyinden öte sevmişti. Yüzündeki derin çizgileri, çökmüş omuzları, gözlerindeki bütün canlıları kuşatmak isteyen merhameti görünce, Padişahın yükünü biraz olsun alabilmek için her türlü fedakarlığa razı olduğunu hissetti. Anlattıklarıyla, bir an olsun padişahı rahatlatmak isteğiyle yandı. Ve anlattı: Çavuş ninesinin vefat ettiğini, babasının 93 harbinde yaşadıklarından sonra aklını nasıl kaçırdığnı, göç yolunda yaşadıklarını, İbrahim Pehlivanı ve oğlu Said Beşir'i, boğa ile güreşini, Gülçehre'nin evlenmek için ileri sürdüğü şartı, Aliço ile güreşini, boğa ile ikinci defa nasıl karşılaştığını, Gülçehre'yi istemeğe gittiğinde, evden nasıl kaçtığını, düğününü, Hergeleci İbrahim ve Mümin Hoca ile güreşini anlattı. Koca Osmanlı padişahı, boğa ile karşılaşmalarını anlatırken hafifçe gülmüş, Çavuş Ninenin, Yusuf'un babasının ve 93 Harbinde Rumeli'deki Müslümanların başına gelenleri dinlerken gözyaşlarına mani olamamış, beyaz sakalı üzerinden akan gözyaşlarını saklamağa çalışmamış, mendiliyle zarif bir şekilde silmişti. Abdülhamid Han, Yusuf'un hiç beklemediği bir suali sordu: -Seni Mümin pehlivana karşı yenik ilan ettiğinde, Aliço'ya hiç itiraz etmedin, Aliço kararında haklı mıydı? Yusuf, Padişahın güreş ile ilgili sualine şaşırdı: -Efendim, hakem koca Aliço'ydu, ona nasıl itiraz ederim. Padişah güldü: -Sen itiraz etmedin ama, Mümin Pehlivan etti. Bir pehlivanın, hayır yenmedim diye itiraz etmesi ne kadar güzel. O gün, ikiniz de çok güzel güreştiniz. Her ikinizin hem güreş hem de güreş sonrası hareketlerinizi çok beğendim. Her iki cihanda aziz olasınız inşallah. Padişahla konuştukça Yusuf'un şaşkınlığı artıyordu, demek ki Abdülhamid Han, Mümin Pehlivan ile olan güreşini seyretmişti. Güreş sonrası, kendilerini teselli eden ve bir yerden hatırlıyorum diye düşündüğü İstanbul efendisi padişah olmalıydı. Yusuf, padişahın duası karşısında ancak çok yavaş bir sesle "Amin" diyebildi. Padişah, Yusuf'u kolay kolay bırakmağa niyetli değil gibiydi: -Yusuf pehlivan, sana sıkıntı verip de bana anlatmadığın bir şey kaldı mı? Yusuf, padişahın bu sualine hayret etti, düşündü bulamadı: -Hayır efendim. Padişah tebessüm etti: -Emin misiniz? Fransız Doublier ve Bulgar Petrof'un teklifi seni rahatsız etmedi mi? Yusuf, tepeden tırnağa titredi, rengi değişti, demek ki padişahın onun her hareketinden haberi vardı: -Affınıza sığınırım efendim. İlk başta, hatırlayamadım, haklısınız, teklifleri beni çok rahatsız etti. Ancak, İbrahim Pehlivanın söyledikleri, beni acele karar vermekten alıkoydu. Yusuf, İbrahim Pehlivanın, Doublier'in teklifiyle ilgili söylediklerini Padişaha anlattı. Padişah, İbrahim Pehlivanın söylediklerini çok doğru bulduğunu ifade etti. > Devamı var