İki pehlivanı yan yana gören seyircilerin tepkisi değişik oldu: -A be bu Mollacık Yusuf'un yanında pek garip kaldı. -Doğru söylersin be. Bu çolak kol, bu kiloyla bu işleri nasıl başarmış? -Bütün sır, boynundaki muskadaymış. -Rakiplerini okuyup üfleyerek yeniyormuş. Cazgır, tezahüratların yatışmasını bekledikten sonra duasına başladı: Besmeleyle çıkın meydana, Uymayın hiçbir vakit kör şeytana, Bu dünya kalmamıştır hazreti Süleyman'a, Size de kalmaz pehlivanlarım. Hani Ali? Hani Veli? Hazret-i Hamza'dır pehlivanların piri. Bu pehlivanlık dediğin bir garip aşk, Onlara layık değil harmanla orak, Aç gözünü pehlivanım, kendine eş seçmeye bak, Zira hasmın galiptir galip, Her zaman eşini alta getirmeye talip. Alta geldim diye yerinmeyin, Üste çıktım diye sevinmeyin, Hasmınız karınca dahi olsa, Ondan aşağı tutun kendinizi pehlivanlarım. Ey Mümin Pelvan, Karalarlı Yusuf pelvanda var hakiki güleş, Şimdiye dek çıkmadı ona bir eş, Hasmını görünce meydanda olur ateş, Odur er meydanında batmayan güneş. Ey bre Koca Yusuf, Sakın deme var mı benim gibi, Bir yel eser savurur harman gibi, Karşındaki Mümin Pelvan, hem Molla, Rakibini cin gibi çarpar, kendini kolla Ey pelvanlar, gözler sizdedir bugün, Güleşiniz olsun gönüllere düğün, Vurun sarmayı kündeyle atın Duanıza, Peygamber efendimize salavat katın. Alta düşersen apış, Üste çıkarsan paça kasnaktan yapış, Vur sarmayı kündeden at, Getir Hazreti Muhammed Mustafa'ya salavat. Allah Allah İllalllah. Şu iki yiğide hep birlikte diyelim maşallah, Haydi Allah derman versin, Alperenler size el versin. Devamı var