Hacı Murat ağa, Ahmet'ten ümitsizdi: -İnşallah... dediğin gibi olur be Mestan ağa. Yoksa, Tulçalıyı destekleyen ağalara rezil oluruz. Mestan Ağa haklıydı. Ustası Hergeleci İbrahim, Ahmet'e, "Hiç tanımadığın bir pelvanla güleşe çıktığın zaman hemen güleşe girme. Bırak hasmın girsin. Bu şekilde hasmını yokla, onun pelvanlık derecesini anla, kuvvetli zayıf taraflarını gör, rakibini tanı. Bundan sonra rakibine karşı nasıl güleş yapacağına karar ver ve karar verdiğin gibi güleş." demişti. Ahmet de ustasının tavsiyesine uymağa çalışıyordu Tulçalı, güreşin ilk onbeş dakikasında azgın boğaları hatırlatırcasına Ahmet'e saldırdı durdu. Ahmet'in dengesini birkaç defa bozar gibi oldu, ancak altına alamadı. Ahmet, göreceğini görmüş, anlayacağını anlamış olmalıydı... Sağlı sollu elenselerle tarruza geçti, şahi topu gibi patlattı narayı: -Aşk olsun bre Tulçalı. Hacı Murat ağa, Mestan ağaya döndü: -Haklıymışsın be Mestan ağa. Ahmet canlandı. Seyircinin tepkisi değişikti: -A be bu kızana ne oldu büle? -Te be canlandı... O nasıl nara üle, aşk olsun diye. -Te be susak ağızlı, naranın en güzeli en anlamlısı. -Doğru sülersin be. Eski Pelvanlar hep büle, aşk olsun, muhabbet olsun, kızılelmaya diye nara atarlardı. Bu naraları unuttuk, cephede dökülür olduk. Ahmet'in Osmanlı tokadına benzeyen sağlı sollu elenselerini beklemeyen Tulçalı, şaşırdı, duraksadı. Bir an rakibinin dikkatinin dağılmasından istifade eden Ahmet, kollarını Tulçalı'nın koltuk altından geçirerek çapraz aldı sürmeğe başladı. Tulçalı önce yanbaş atarak çaprazdan kurtulmağa çalıştı, başaramadı. Durdurmak istedi. Ama ne mümkün. Ahmet, bendinden kurtulmuş sel gibiydi. Ahmet, Tulçalı'yı git gide hızlanarak sürdü. Tulçalı tehlikedeydi. Ahmet taraftarlarının neşesi yerine geldi: -Ha Ahmet, yetiştir çengeli. -Göster Tulçalıya, Razgıradlı nasıl olurmuş. Tulçalı'nın taraftarlarıysa şaşkındı: -Tulçalı ne oldu sana büle, hastalandın mı? -Te be dünkü çocuğa rezil olursun. Hacı Murat ağa, heyecanından yerinde duramıyordu, Ahmet'i kendi pehlivanı gibi benimsemişti. Tulçalı bir türlü çaprazdan kurtalamadı, yüzü koyun da olsa kendini yere atamadı. Ahmet, çengel için ayağını sallıyor, Tulçalı zıplıyordu. En sonunda Ahmet, tersten çengeli yetiştirdi ve Tulçalı uçtu. Can havliyle havada dönen Tulçalı, sırtüstü yenilmekten son anda kurtuldu, yüzü koyun kendini yere attı. Hemen kalkmak için davrandı. Fakat kaçamadı. Ahmet, avını kaçırmak istemeyen bir aslan gibi atladı ve Tulçalı'yı yakaladı. Tulçalı, ayağa kalmak için harekete geçti. Ama ne mümkün. Ahmet, bana mısın demeden, sağa, sola savrularak Tulçalı'nın kalkmasına müsaade etmiyordu. Yerde, kıyasıya devam eden mücadeleden sonra, Tulçalı yoruldu. Ahmet'e pozisyon vermemek için çimene iyice yapıştı. Ahmet, hemen dış kazık aramağa başladı. Tulçalı Hasan da, vermemek için gayret ediyordu. Kıyasıya yapılan mücadeleyi Ahmet kazandı ve dış kazığı almağa muvaffak oldu. Dış kazığı alan Ahmet, Gelibolu Çardak'ta yaşadıklarını hatırladı. Kazığı almasıyla birlikte, yenici oyun almak için çabaladı. Tulçalı'nın sağ paçasını içten zorladı. > DEVAMI VAR