Tuna akıyordu

A -
A +

Esir kamplarında da 3 bin kişi öldü. Sulhtan sonra ancak 12 bin Plevne gazisi, Türkiye'ye dönebildi. Bu harbde, bütün cephelerde, Rusların eline esir düştükten sonra meşakkatten ölen Türk askerinin sayısı 50 bindir. Plevne ordusu esir düştükten sonra da Türkiye'nin yalnız Avrupa'da daha 175 bin askeri vardı. Harbin başından beri Türkler, 75 bin şehit ve 75 bin esir vermişlerdi. Ama Rus zayiatı da daha hafif değildi. Fakat Rus nüfûsu, Türk nüfûsundan çok fazlaydı. Rus kıt'aları, ölenlerin yerine devamlı doldurulabiliyordu... 18 Aralık 1877'de Bulgaristan'da ısı eksi 30 dereceye düştü. Balkanlar'da bile nâdir görülen soğuklardan biriydi. Nihâî harp, Plevne'den sonra, böyle bir iklimde, buzlar içinde yapılacaktı. Rus askeri, Türklerden çok fazla soğuğa tahammüllüydü. Buna karşılık Türkler, sıcağa çok tahammüllü idiler ama, bu harbde bu meziyetin hiçbir rolü yoktu. Zîrâ muharebe sahaları Tuna boyu, Balkanlar ve Kafkasya idi... General Gurko, Türklerin hiç ummadıkları bir yürüyüşü başararak, Plevne'den ansızın çıktı. Buzlar içinden geçerek 2 Ocak 1878'de Sofya Ovası'na indi. Sürprizle karşılanan Türkler, 4 Ocak'ta Sofya'yı Ruslara teslim ettiler. Skobelev ise, Orta Asya'dan getirdiği develere mühimmatını yükledi. Bin askeri, donarak ölmesine rağmen, Plevne'den güneydoğuya doğru aktı. Ancak İstanbul-Yeşilköy'de durdu ve Osmanlı'nın 'tamam' diyerek 'anlaşmayı imzalamasına' sebep oldu. HHH Tuna Nehri akmam diyor, Etrafımı yıkmam diyor, Şanı büyük Osman Paşa, Plevne'den çıkmam diyor. Dili dursa, gönlü, beyni durmuyor, devamlı söylüyordu, Gazi Osman Paşa Türküsünü. Ama, yaşadıklarını bir türlü anlayamıyordu. Tuna Nehri, akıyor, hem de etrafını yıkıyordu. Plevne'den çıkmam diyen şanı büyük Osman Paşa... Plevne'den çıkarılmış, esir düşmüş, Plevne, Osmanlı'dan koparılmıştı. Osman Paşa'yı en son görüşünden, ona "Paşa buba" diye sarılışından bu yana tamı tamamına beş sene geçmişti. Bu beş senede çok şeyler yaşamış, küçücük yüreği defalarca yaralanmış, dayanılmaz acılara şahit olmuştu. Bütün bunlara rağmen, o, hep gülümsemeye çalışmıştı. Çünkü ona gülümsemesini söylemişti, sözünü ilaç bildiği Hikmet Dede. Geçen beş yıl içinde neler görmüştü neler. Osman Paşa teslim olduktan sonra, Plevne'den ayrılmak mecburiyetinde kalan savunmasız halkla birlikte yürümüşlerdi. Rus işgalinin olmadığı Şumnu tarafına gitmeğe çalışmışlar, bir taraftan kış, diğer taraftan Bulgar çeteleri, yollarda kırıp geçirmişti onları. Daha yolu yarılamadan, ayakta kimse kalmamış, kimi donarak, kimisiy ise Bulgar kurşunları ve süngüleriyle ölmüştü. O da, bunda da bir hikmet vardır deyip, isyana düşmeyen, hadiselerin altında yatan gerçeği gören Hikmet Dede sayesinde hayatta kalmıştı. Soğuktan dondum dediği, yolda kaldığı anda, o ihtiyar, küçümencik Hikmet Dede, almış onu götürmüş, Razgırad'a ulaştırmıştı. Ama nasıl ulaştırdığını kimse anlayamamıştı. Razgrad'a bağlı Umur Köyü'ne gittiğinde, ailesinden kalan tek kişi Leyla ablasını bulamamıştı... Köyde kalanlar, ablasının akrabalarıyla birlikte İstanbul'a göç ettiğini söylemişlerdi. Ahmet, bir daha öksüz kalmıştı. ¥ DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.