Osman Paşa, anlattı, Plevne'nin önemini, karşı karşıya bulundukları şartları... Ve sözlerini bağladı, gönülleri bağlayan, akılları tek bir hedefe kilitleyen kelimelerle: -Efendiler. Sebepler âlemindeyiz. Askerliğin gerektirdiği bütün sebeplere sarılacağız, her türlü tedbiri alacağız. Ama bu yeterli değil. İşin manevi tarafını unutmamalıyız. Allahü tealaya itaat edene canlı cansız herşey itaat eder, yardımcı olur, buyurulmaktadır. Hazreti Ömer efendimiz, bir savaşta netice alınamayınca, askerlerini toplayıp, "İçinizde, dinimize aykırı bir iş işleyen var mı? Herkes kendisini kontrol etsin. Böyle bir hal varsa tövbe etsin." dedi. Bir müddet sonra, bir asker ağlayarak gelip, "Ya Halife. Namazımı, misvak kullanmadan aldığım abdestle kıldım. Şimdi bu halimden tövbe ediyorum." açıklamasında bulundu. Daha sonra yapılan hücumla zafer kazanıldı. İslâm tarihinde buna benzer nice misaller vardır. Mute Harbinde 3 bin kişilik İslam ordusu yüzbin kişilik Bizans ordusuna galip gelmiştir. Günahtan, sakınamam diyen varsa, Sofya yolu açık iken şimdiden aramızdan ayrılsın. Sivillerden kasabayı terk niyetinde olan varsa, her türlü kolaylık gösterilecek... Yardım edilerek, Osmanlı Ordusunun elindeki yerlere ulaşması temin edilecektir. Tuna nehri bizim için akmalı... Düşmana geçit verme dediğimiz zaman taşmalı... Toprak, düşmana set ol dediğimizde düşmanı durdurmalı. Rüzgar bizim için esmeli. Yediden yetmişe, asker sivili, kadın erkek... hepimiz, el ve gönül birliğiyle kenetlenmeliyiz. Çok zor günler geçirebiliriz. Burada kalanlarımız, insanın kavuşabileceği rütbelerin en yücelerine... şehitlik veya gaziliğe kavuşacak. Hiç birimiz, hain veya gafil olmayacağız. Osman Paşa, sağındaki ak sakallı ihtiyarı ve solunda bulunan çocuğu işaret etti: -Yediden yetmişe herkese büyük iş düştüğüne misal için seksen yaşındaki Hikmet Dedeyi ve pehlivan Kara Ahmet'i getirdim. Osman Paşa, Hikmet Dedenin karşı koymasına fırsat vermeden Hikmet Dedenin elini öptü: -Bu ak sakallı amca, Plevne'nin Hikmet Dedesidir. Asıl adını, kendisi dahi unutmuş. Akılların şaştığı işlerde, bunda da bir hikmet var demiş... Görünenlerin arkasındaki görünmeyen sırları söylemiş ve ismi Hikmet Dedeye dönmüş. Biz de Hikmet Dedenin dili ve gönlüyle, bu savaşta, Plevne'yi mekan tutuşumuzda nice bin hikmet vardır, diyoruz. Bize düşen; sebeplere sarılıp çok çalışmak... Rabbimizin, gönül erlerinin yardımına kavuşmak, taşı toprağı, Tuna'yı, ateşi yanımızda görmek için, günahtan, isyandan, emirlere karşı gelmekten uzak kalmak. Öyle değil mi Hikmet Dede? Hikmet Dede, boynunu büktü: -Siz daha iyi bilirsiniz Paşam. Osman Paşa, Hikmet Dedenin avucunda bulunan sol elini daha da sıktı: -Dedem, bilmek sizden, yapmak bizden, istemek sizden, yerine getirmek bizden. Osman Paşa, Hikmet Dedenin elini bırakmadan, sol eliyle Ahmet'in sağ omuzundan tutup, iyice kendisine yasladı. -Bu da pehlivan Ahmet'tir. Biz ona Kara Ahmet dedik. Dedem Korkut'un dediği gibi, "İsmini ben verdim, bahtını Rabbim ak eylesin". Kara dedim, biraz esmerce. Ama ondan da öte, kara, yiğitliğe, sağlamlığa, cesarete, kuvvete işaret eder... Bütün bunları Ahmet'te gördüm. Bakmayın onun onbir-oniki yaşında gösterdiğine daha, sekizinde. Razgradlı. Deliorman'dan, pehlivanlar diyarından. Ona, bu savaşta çok iş düşecek. Ahmet, kendisi gibi yiğit sekizden onüç yaşına kadar kırk kişi seçecek. Bizim haberleşme ağımız olacaklar. Özellikle de bacılarımızla bizim aramızda. Bu ayakta kalma kavgasında, cihadında, bacılarımızın yükü ağır. Onlar, öncelikle hastane, mutfak ve çamaşırhanelerde görev alacaklar, cephanenin hazır edilmesinde çalışacaklar. Bütün bu işlere koşturan bacılarımız, analarımızla haberleşmeyi bu Kara Ahmet ve onun ekibi sağlayacak. ¥ DEVAMI YARIN