Tuna üzerinde her köprü görüşünde Benoit'i hatırlıyordu. Tuna, Benoit'in gerdanı, köprüler de gerdanlıktı. Karaormanlar, eşsiz güzellikteydi. Anlatılmaz renkteki bir yeşille başlayan orman, gözden uzaklaştıkça, koyulaşıyor, ufuk çizgisinde simsiyah, kara bir renge dönüşüyordu. Herhalde bu özelliğinden dolayı buralara Karaorman denilmiş diye düşündü Ahmet. Kara ile anılan diyarlar, Türk efsanelerinde esrarlı güzelliklerin, içince ölümsüzlüğe kavuşturacağına inanılan âb-ı hayat suyunun bulunduğu mekanlar olarak kabul edilirdi. Tuna gibi Türkoğlunun kara sevdalı olduğu bir nehre Karaormanlar'dan doğmak yakışırdı. Ahmet de Karaorman'ın içinde kaybolmak, dertlerini unutmak, orada bilinmezlerle karşılaşmak istiyordu. Öğrenci Mehmet, Münih'te elde ettiği bir seyahat kitabından okuyarak Tuna'nın doğduğu Donaueschingen şehri hakkında bilgi veriyordu. Karaorman bölgesi, şifalı yer altı suları ile kocaman bir tatil ve kaplıca tedavisinin yapıldığı bir beldeymiş. Güneyde, Karaormanlar'ın en yüksek noktası Feldberg Dağı gözüküyordu. 1500 metrelik yüksekliğiyle etekleri ve doruğu karlıydı. Ahmet, gökyüzünü görülmez kılan ağaçlardan sıyrılıp, yüksek bir tepenin yamacını döndüklerinde, öğrenci Mehmet'in "Donaueschingen, Tuna'nın doğduğu kasaba." diye bağırmasıyla, daldığı hayal aleminden sıyrıldı, rüya alemine döndü. Karşılarında masallardan çıkmış gibi mini mini bir kasaba duruyordu. Her haliyle, derebeylerin tek hakim olduğu, astığı astık kestiği kestik bir devirden Ortaçağ'dan kaldığı belliydi. Şehir, kuleleri, dar sokakları, tarihî yapıları ile Ahmet'e çok tanıdık geldi. Bir yere çok benzetti ama bir türlü nereye benzettiğini çıkaramadı. Sanki daha önce bu şehirde yaşamış gibiydi. Mehmet, hemen önündeki kitabı açtı, Donaueschingen ile ilgili bilgileri okudu: "Donaueschingen kasabası, 889 yılında kuruldu. İlk ismi Esginga olarak tarih kitaplarına geçti. Kasabalıların çoğu Proteston. Fransa sınırına yakın olan bu kasabada, Fransızca da konuşulmakta, az sayıda da olsa Katolikler yaşamaktadır." Mehmet, Fransızca da konuşulmakta bilgisi üzerine, "İşte bu iyi, Fransızca konuşan birini bulursak bize rehberlik eder." diye sevindi. Donaueschingen'e girdiklerinde hava kararmıştı. Kendilerini oraya getiren vasıtayı, bir otelin önüne çektirdiler. Bahçe içindeki otel, İstanbul konaklarını andırıyordu. Fransızca konuşabilen otel katibinden, abdest alacak yer ve güney istikametini sordular. Araştırarak kıble istikametini öğrendikten sonra acele akşam namazını kıldılar. Ahmet, Mehmet'in, "Ağam, gezme işini yarına bırakalım. Gündüz gözüyle gezelim." teklifini, Tuna'nın doğduğu yeri çok merak etmesine rağmen kabul etti. Yolculuk onu yormuştu, bir an önce istirahate çekilmek istiyordu. Otelin lokantasında karaca etinden yemeklerini yedikten sonra odasına çekildi. Yatsıyı kıldıktan sonra yattı. Hemen uyumuştu. Öğrenci Mehmet'in ne zaman geldiğini ve yattığını hatırlamıyordu. Ahmet, 21 Mart sabahı, erkenden uyandı. Karaormanlar'ın havası ona yaramıştı. Çok güzel, onu rahatlatan, gönül ferahlığı veren rüyalar görmüştü. Ama o kadar zorlamasına rağmen ne gördüğünü hatırlamıyordu. ¥ DEVAMI VAR