Tuna Marşı'nı söylüyordu

A -
A +

Genç General Strokov, diğer Rus subaylarını yolladı... Sonra, atının üzerinde, Türklerin arasına daldı. Türk birlikleri yol vermek için açılıyordu, Rus Generaline ne kindar, ne de sempatiktiler. Tamamen hissiz şekilde bakıyorlardı. Strokov, yolunun üzerinde yığılmış Türk cesetlerini çiğnememek için atına mahirane manevralar yaptırarak yavaş yavaş ilerliyordu. Nihayet, önde giden Tevfik Paşa, bir kulübeye vardı. Kulübenin önünde Türk paşaları, kurmay subayları, yaverler, kolu Kızılay bandajlı Türk doktorlar vardı. General Strokov, atından indi, yularını kendisini takip eden Kazak süvarisine verdi. Barakaya girdi. Kapıyı açtı. Burası yaralılarla dolu bir ahırdı. İkinci kapıyı açtı. Alçak sesle konuşan Türk subaylarının bulunduğu bir oda idi. Yandaki ufak pencereden ışık sızıyordu. Strokov, Gazi Osman Paşa'yı gördü. Tahta bir sıraya oturmuş, yaralı bacağını boş bir cephane sandığının üzerine dayamıştı. Yüzü soluk, kaşları çatıktı. Bakışları hüzünlü, kabahat işlemiş çocukların utangaçlığındaydı. Ordu başhekimi Miralay Asaf Bey, Paşa'nın yarasını temizliyordu. Birkaç yaşlı paşa, ayakta duruyordu. Osman Paşa, güçlükle doğrularak General Strokov'a elini uzattı. Strokov, "Lütfen rahatsız olmayın Mareşalim" dedi, adını, rütbesini bildirdi ve esas duruşunu bozmadı. Osman Paşa, Fransızca, oturmasını söyledi. General, oturmadı ve esas vaziyette durarak, kayıtsız şartsız teslim istediğini bildirdi. Fransızca konuşmasını, "Her şey sadece Tanrı'nın elindedir, Ekselans" diye bitirdi. O anda, Korgeneral Ganetsky, odaya girdi. Osman Paşa'yı selamladıktan sonra şapkasını çıkırdı, elini sıktı, tebessüm ederek, "Tebrik ederim Mareşalim. Yaptığınız müdafaa ve taarruzlar fevkalâdeydi, lütfedin, emir buyu?run, artık askerleriniz silâhlarını bıraksınlar" dedi. Osman Paşa'nın işareti üzerine Âdil Paşa, yanına General Strokov'u alarak, teslimi görüşmek üzere odadan çıktı. Osman Paşa, kılıcını çıkardı, vedâlaşır gibi bir an baktık?tan sonra, Ganetsky'ye uzattı. Bu sırada, dışarıda Ruslar, Vid Köprüsü'ne yığılmış Türk ordusunu ve sivillerini, iyice çember içine almışlardı. Âdil Paşa, bir tepenin üzerinde göründü. Ellerini kal?dırarak, askere, silâhlarını bırakmasını söyledi. Ortalığı, korkunç bir sessizlik kapladı. Türkler, sanki taş kesilmişlerdi, değil hareket, nefes dahi almıyorlardı. Silâhını atan tek Türk askeri görül?medi, "Ölürüz de silahımızı vermeyiz" diyorlardı. Bunun üzerine Türk subayları, birlikleri teker teker dolaşarak, artık karşı koymanın faydası olmadığını, silâhlarını yere atmalarını söylediler. Asker, ağır ağır, büyük bir isteksizlikle, silâhlarını ve kü?tüklüğünü sökerek fişekleri yere bırakmıya başladı. Bazılarının asabiyetle yerdeki fişekleri çiğnediği görüldü. Çar'ın kardeşi Başkumandan Grandük Nikolay, ordunun arasına girmiş?ti. Rus askerini tebrik etti ve şapkasını çıkararak "Yaşasın Çar" diye bağırdı. Bütün Rusların aynı mealdeki bağırışı, vâdîyi dol?durdu. Bu anda, yeni yeni erkekleşme sevdasında bir çocuk sesi, "Tuna nehri akmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor / Şanı büyük Osman Paşa / Plevne'den çıkmam diyor" türküsünü söylemeye başladı. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.