Ses sahibi, derin uykularda, masum bir çocuk gibi uyuyan Ahmet'i sarsarak uyandırmaya kıyamadı. Sağ tarafına yatan Ahmet'in sol omuzuna hafifçe dokundu, tekrar seslendi: -Ahmet'im! Uyan bre! Kendine gel. Ahmet, çok derin uykulardaydı. Seslenmek ve hafif dokunmakla uyunacak gibi değildi. Uyanmaya davet eden, korkutmadan uyandırmak istiyordu. Ama bunun için ne yapacağını bilemiyordu. Kendine gel diyen, tebessüm etti, "Ah bir kendimize gelse." diye düşündü. Bu sırada, güreşleri seyretmeye gelen çocuklar, askercilik oynuyorlardı. Grubun başındaki çocuk, askerleri iki sıra halinde dizmiş, "Haydi Plevne'ye" diyerek Ahmet'in uyuduğu yere doğru yola çıkarmıştı. Plevne'ye doğru yola çıkan akıncıların küçük torunları, tam Ahmet'in yattığı yere gelince başlarındaki zorlu kumandan bağırdı: -Gazi Osman Paşa marşı. Hep bir ağızdan. Şu meydan inlemezse benden çekeceğiniz var. Yaşları altı ile on iki arası değişen yedi çocuk, hep bir ağızdan, nefeslerinin yettiğince dillendiler: "Tuna Nehri akmam diyor, Etrafımı yıkmam diyor, Şanı büyük Osman Paşa, Plevne'den çıkmak diyor." Yaşları ve boyları küçük, yürekleri büyük, gönülleri sonsuz akıncı torunları yalnız değildi. Tuna Nehri Marşı'na bütün Deliorman katıldı, dağlar taşlar inlemeye, Tuna Nehri seslenmeye başladı. Deliormanlılar, Gazi Osman Paşa Marşı'nı her söylemeye başladıklarında, Tuna Nehri'nin kendilerine cevap verdiğine inanıyorlardı. Bunu defalacar tecrübe etmişler, dışardan gelenlere dinletmişlerdi. Dışardan gelenler dahi Tuna tarafından, "Akmam, yıkmam" sesinin geldiğini söylemişlerdi. Bir iken üç, üç iken yedi olan çocuklardan kurulu askeri manga daha, "Tuna Nehri" der demez, beklenmeyen oldu. Ahmet'i kendine getirmeye çalışanın aklını başından alan bir hadise gerçekleşti. "Tuna Nehri" feryadıyla birlikte, Deli Hafız'ın seslenerek, dürtükleleyerek uyandıramadığı Ahmet, "Kalktım, Hikmet Dede'm" diyerek ayağa fırlamıştı. Ayağa kalkan Ahmet, şaşırdı... Uykulu gözlerle karşısında Hikmet Dede yerine Deli Hafız pehlivanı görünce. Bulunduğu mekanı ve zamanı anlamakta güçlük çekti. İnanmaz gözlerle etrafına, marş söyleyerek geçen çocuklara, güreş meydanına ve kendisine gülümseyen, şefkatle bakan Deli Hafız'a baktı. Ve, rüya aleminden gerçeğe, gönlünü daraltan, yüreğini sızlatan, ciğerini yakan zaman ve mekana döndü. Ahmet'in hali, Deli Hafız'ın yüreğini yaktı... Öğrencisinin iyiliği için acı da olsa gerçekleri söyleme ve uygulatma mecburiyeti getiren usta yönünü bıraktırdı, kusur görmeye kapalı baba tarafını harekete geçirdi: -Evladım, uyandın ha. Biz uyandıramadık ama... Çocukların söylediği Tuna Marşı'nın ilk sözüyle ayağa fırladın. Buna iştir. Ahmet, boynunu büktü... Bu Deli Hafız karşısında ikinci defa mahcup duruma düşüşüydü. Yakup pehlivan karşısında aciz kalmış, şimdi de uyurken yakalanmıştı. Durumu kurtarmak için gayret etti: -Hocam Hikmet Dede, Plevne'de, beni hep bu marşla uyandırırdı. Çok yorgundum, bütün direnmeme rağmen uyuya kalmışım. Affedin... Deli Hafız, Ahmet'ten Hikmet Dede sözünü duyunca, heyecanlandı. ¥ DEVAMI VAR