Tuna ve Nil damar olmuş akıyordu

A -
A +

Yolun iki tarafındaki binlerce İstanbullu ile birlikte, Ahmet'in Osman Paşa'yı nasıl devirdiğini, Padişah İkinci Abdülhamit Han da görmüştü. "Allah Allah! Ne acayip bir iştir. Bu evlat hep böyle azgın bir bora gibi midir?" dedi, güldü. Bu, günlerdir ilk gülüşüydü. Başta Londra olmak üzere Avrupa başşehirlerindeki Osmanlı aleyhindeki gelişmeler Padişahı çok üzüyordu. Avrupa devletlerinden destek alan nankörler... Osmanlı'nın Avrupa topraklarındaki Hıristiyanlar ve Jön Türk denen Türk gençleri, Padişahı zor duruma düşürmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı. Gazi Osman Paşa, üzerini silkeleyerek doğruldu, esas vaziyette selam duran Ahmet'e baktı seslice güldü: -Sen ne biçim evlatsın. Paşa babanı severken öldüreceksin. Bizi kendin gibi delikanlı mı sandın? Yaşımız geçti. Hadi seni padişah efendimizin yanına götürüyorum. Sakın ola ki bana sarıldığın gibi Padişaha da sarılma. Sormadan konuşma. Uzatırsa elini öpersin. Tamam mı? Ahmet, duyduklarına inanamadı. Padişahın huzuruna çıkacaktı ha? Diz bağı çözülür, çöker gibi oldu, rengi soldu, konuşamadı. Gazi Paşa, durumu fark etti. Ahmet'i omuzlarından tuttu: -Evladım, Padişah huzuruna çıkmak, Paşa babanı yıkmağa benzemiyor değil mi? Korkma, bir baban da padişahı bil. Padişah efendimize senden çok bahsettim. Seni tanıyor ve çok seviyor. Hadi gel bakalım. Osman Paşa, Ahmet'i elinden tuttu, bir babanın evladını bayram namazına götürdüğü gibi yürüttü. Ahmet, yürümüyor, sürükleniyordu, bacakları ona itaat etmiyordu. Ahmet, duyduklarına inanamamıştı, Padişah onu tanıyor ve seviyordu ha. Saltanat arabasının yanına geldiler ve durdular. Yolun iki tarafındaki halk yaşananlara büyük bir şaşkınlık içinde bakıyordu. Kimdi bu genç. Her kafadan bir ses çıkıyordu, içlerinde en akla yatkını da, "A be Osman Paşa'nın senelerdir görmediği oğluymuş" diyeniydi. Ahmet, başını kaldırıp bakamıyordu. Osman Paşa, Kara Ahmet'i, Sultan'a takdim etti: -Efendim, az önce bendenizi tuş yapan bu delikanlı, size daha önce bahsettiğim Kırk Kanatlı Reisi Ahmet Pehlivandır. O zaman pehlivanlığa çok meraklıydı. Bizi tuş etmesine bakılırsa pehlivanlığını da epey ilerletmiş. Osman Paşa'nın, bendenizi tuş yapan sözleri padişahı gülümsetti, Ahmet'i ise, kıpkırmızı eyledi. Padişah, Osman Paşa'nın da beklemediği bir istekte bulundu: -Paşa hazretleri, Ahmet de yanımıza gelsin. Senin anlatmanla kendisini görmeden sevmiştik, şimdi gördük daha da sevdik. Osman Paşa, saltanat arabasına çıktı elini uzattı: -Ahmet evladım gel bakalım. Ahmet, rüyada gibiydi. Kendisine uzanan eli tuttu, saltanat arabasına yükseldi. Gözleri yerdeydi. Padişahın yüzüne bakamıyordu. Bir el dokundu omzuna, Osman paşanın şefkatli eliydi: -Evladım, padişah efendimiz, elini uzattılar. Ahmet, uzanan ele baktı, ince uzun, parmaklar, el üzerinde Tuna, Nil damar olmuş akıyordu. Elinde olmadan gözlerini kaldırdı, kendini bakan bir çift kovan balı rengi göz gördü, içinde nice bin arı bal yapma telaşındaydı. Ele ulaştı, öptü, alnına götürdü. Elin sahibi konuştu: -Evladım, hele otur. Gönlümüz, bir yiğidi karşısında görmekle şenlensin. Padişah, Ahmet'e karşısına oturmasını işaret etti. Ahmet, koca Osmanlı'nın, cihan devletinin padişahının karşısına oturdu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.