Rusların eline geçen Osmanlı'nın eski Tuna vilayetinde Ahmet'in Hikmet Dede'den başka kimsesi kalmamıştı. Ahmet, Hikmet Dedeye sarılmış, "Dede'm ne olur beni bırakma, senden başka kimsem kalmadı" demiş "erkekler ağlamaz" düşüncesiyle ağlamamak için direnmiş, ama gözyaşlarına mani olamamıştı. Hikmet Dede, Ahmet'in, senden başka kimsem kalmadı sözlerini kabul etmemiş, "Evladım, bu topraklarda şehitlerimiz yatıyor... Kıyamete kadar burada yalnız değiliz, bunu böyle bil, buna böyle inan" demişti. Ve, Hikmet Dede'yle birlikte Tuna boyunda yürümüşlerdi... Tuna tarafından muhafaza altına alınmış, Ruslar tarafından işgal edilmemiş son Osmanlı kalesi Adakale'ye gelmişlerdi. Buradaki Sarı Saltuk Dergahı'nda kalmaya başlamışlardı... Beş yıldır da burada kalıyorlardı. 1878 yılında Berlin Antlaşması imzalandığında, Adakale ilgili maddenin konulması unutulmuş ve Adakale, Tuna içinde artık Bulgar ve Romanya toprağı sayılan yerlerin ortasında Osmanlı'ya bağlı olarak kalmaya devam etmişti. Adakale, Tuna içinde 1800 metre boyunda, 400 metre eninde bir adacıktı. 100 hanede 500 Osmanlı Türkü yaşıyordu. Osmanlı burayı fethettiğinde buraya gelen geçen gemileri kontrol için bir kalecik inşa etmiş ve burası Adakale diye bilinmişti. Ahmet, bunun hikmetini farketmişti. Osman Paşa'dan ayrılırken Hikmet Dede, "İnşallah, Ahmet'i, Rus çizmesi basmayan diyarda, Osmanlı'nın Rumeli'ndeki son kalasında yetiştirir, öyle salarız kurtlar sofrasına" demişti. Ahmet'e göre işte bu dua sebebiyle Adakale Osmanlı'ya kalmıştı. Hakikaten de Adakale'ye gerek savaş anında, gerekse savaş sonrası Rus çizmesi ayak basmamış... Burada Osmanlı Türk bayrağı dalgalanmaya devam etmişti. Osmanlı'yı burada, bir nahiye müdürü, iki zaptiye eri, bir imam ve iki öğretmen temsil ediyordu. Kara Ahmet, beş yıl boyunca, Adakaleliler arasında, teselli buldu... Savaş yıllarının acısını, anasızlığı-babasızlığı ve ablasının kayıp oluşunu bir nebze unuttu. Bütün Adakaleler, Kara Ahmet'e, ana-baba ve kardeş olmuşlardı. Plevne savunmasında bulunan esir Adakaleli askerler, buraya döndükten, Kara Ahmet'in hikayesi öğrendikten sonra, Ahmet, Adakaleliler için yaşayan efsane olmuştu. Beş yıl boyunca, Hikmet Dede, bir an için yanından ayırmamış Ahmet'i. Hem bedeni, hem de ruhi gelişmesi, maddi-manevi terbiyesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştı. Namazdan abdeste bütün ilmihal bilgilerini, Kur'an-ı Kerim okumayı, Peygamber efendimizin ve onun arkadaşlarının örnek hayatını öğretmişti. Bir vakit namazını kaçırmasına müsaade etmemişti. En önemlisi de alp kimdir, eren kimdir ve alp ile erenliğin hayat bulduğu alperenler kimlerdir anlatmış, Ahmet'in beynini ve gönlünü alperenliğe hazırlamıştı. Pehlivanlık da öğretilmişti. Dergahın hizmetlerini gören Ali Pehlivan, Ahmet ile meşgul olmuş... Hikmet Dede'nin emriyle derslerden arta kalan zamanlarda bildiği kadarıyla güreşin elif basını öğretmişti. İşte, şimdi Ahmet, Tuna'ya eğilmiş bir söğüdün dalına oturmuş... Ayaklarını Tuna suyuna salmış... Tuna üzerinden güneşin doğuşunu seyrediyordu. Güneş, Tuna'ya doğuyor, Tuna ise güneşin doğduğu yere doğru, Kabe'ye doğru akıyordu. > DEVAMI VAR