Türkmenlerin torunu değil mi? -311-

A -
A +

Gazeteci Henry Maegeman, suyunu içtikten sonra kaldığı yerden anlatmağa devam etti: -Ya Yusuf Pehlivan. Senin Fransa'daki güreşlerini, oradaki yaşayışını, şikeye alet olmayışını bir gazeteci arkadaştan bütün teferruatıyla dinledim. Senin halin, davranışın, bana, 25 yıl önce tanıdığım Türkmenleri hatırlattı. Özellikle de bugüne kadar tanıdığım en yiğit insan Sadık Han'ı. Sana sarılınca ona sarılmış gibi oldum. Kendimi tutamadım, ağladım. Amerika'ya geldiğini duyunca çok sevindim. Hemen senin yanına koşmak, hayat anlayışı, senin hayata bakışından çok farklı olan bu diyarda sana yardımcı olmak istedim. Ama olmadı. Hastalanmıştım. Fakat, bütün güreşlerini gazetelerden takip ettim, muhabir arkadaşlardan dinledim. Sen bana, güreş tarzın, davranışların ve görünüşünle, Seyhun-Ceyhun arasındaki Türkmenlerin reisi Sadık Han'ı hatırlattın. Hakikaten de görünüşün, rengin, boyun posun o kahraman insana çok benziyor. Seni görünce onu görmüş gibi oldum. Heyecanımı buna ver. Seni gördüm, seni tanıdım ya artık ölsem de gam yemem. Osmanlı'nın başşehri İstanbul'a gitmeyi, oraya görmeyi, Osmanlı Padişahı, Müslümanların halifesiyle tanışmayı çok istedim. Ama kısmet olmadı. Osmanlı'nın 1877-78 Rus Harbi'nde Ruslar karşısında o kadar zelil duruma nasıl düştüğünü bir türlü anlayamadım. Yoksa, Osmanlılar, Batı Türkistan'da tanıdığım Türkmenlerin torunu değil mi diye düşündüm. Demek ki, Oğuz Türkü, Avrupa'ya geçtikten sonra aradan geçen yüzlerce sene içinde çok değişmiş. Eğer, Osmanlı milletinin yüzde onu Seyhun-Ceyhun nehri arasında tanıdığım Türkmenler gibi olsaydı, Rusya gibi on devleti dize getirirdi... Gazeteci Maegeman, anlattıkça, Yusuf Pehlivan, daha da dertlendi. Maegeman'ın anlattıkları, cevapsız, yıllardır beynini ve gönlünü burgu gibi delen suallerine cevap olmuştu. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbini bütün korkunçluğuyla yaşayan, koca Osmanlı'nın düştüğü zelil durumu görerek kahrolan, vatanını savunmak yerine İstanbul yollarına düşen Osmanlı insanını anlamak için çırpınan Yusuf, gazeteci, Maegeman'ın sözleriyle gerçeğe kavuşur gibi oldu: Anlaşılan o ki, geçen 600 sene içinde, zamanın değişmesiyle Türkmen de değişmişti. Seyhun-Ceyhun arasında sahip bulunduğu ve kendisine dünyanın en muhteşem devlet ve medeniyetini kurduran hasletlerini kaybetmiş, nimetin kıymeti bilinmeyince nimet de elden çıkmıştı. Koca Yusuf ile Amerikalı gazeteci o gün akşama kadar birlikte oldular. Yusuf, Amerikalı gazeteciye hep Seyhun-Ceyhun nehri arasında yaşayan ve Ruslarlar savaşırken şehit olan Türkmen Beyi Sadık Han ve arkadaşlarını sordu. O asil, yiğit, mert, korku bilmez insanların destansı mücadelesini dinledi. Gazeteciye, Türkistan'la ilgili bütün hatıralarını anlattırdı. Ve Yusuf, üzüldü, bugüne kadar atalarının geldiği diyarlardan, oralarda kalan kardeşlerinden ve onların çektiği sıkıntılardan haberi olmadığı için. Gazeteci Henry Maegeman, Yusuf'un Levis'le olan güreşine mutlaka geleceğini söyledi. Ayrılırken, Yusuf'a yine sarıldı. Sanki kırk yıllık dostundan ayrılıyor gibiydi. Yusuf da, bu ihtiyar gazeteciyi çok sevmişti. Yusuf, gazeteciyi kendisine o kada yakın kılanın, 25 yıl önce yaşadığı hatıralar olduğunu farketti. O da, yüzlerce yıl önce Türkistan'da bıraktığı bir yakınını dünyanın öte ucunda, Amerika'da bulmuş gibiydi. * DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.