Üç dağ birbirine kavuştu

A -
A +

Bir yiğit, Yusuf, bre Yusuf diye naralanmış, bir aslan parçası da, Yusuf ağam, Yusuf ağam diye şahi topu gibi patlamış... avazları Paris semalarını tutmuştu. Yusuf, sesin geldiği yere baktı. İki kişi vagon, kapısından inmeğe çalışıyor, başka birileri de mani olmak için çırpınıyorlardı. Çırpınışlar fayda vermedi. Tutulmağa çalışan kişiler, vagondan indiler, Yusuf'a doğru koştular: -A be Yusuf, benim İbrahim. -Biz buradayız Yusuf ağam. Yusuf, baktı, gelenler hakikaten de Hergeleci İbrahim'di. Avazı, gönlündeki hasreti, sevgiyi dinlendirdi: -İbrahim Pelvan! Ahmet! Kara yiğidim. Koştu ve can dostlarına, ulaştı. Sarmaş dolaş oldular, sanki üç dağ birbirine kavuşmuştu. Tek gönül, tek bedenliğe eriştiler, doyasıya birbirlerini kokladılar. Gözyaşları birbirine kavuştu. Bu sevinç, halkasına, İbrahim agam, Ahmed'im diyerek gelen Filiz Nurullah ve diğer pehlivanlar da katıldı. Araya Fransız gazeteciler de karışınca, istasyon tam bir bayram yerine döndü. Ortalık sakinleşince Yusuf sordu: -Te be İbrahim, bize şaka mı yaptın, maytap mı geçtin. Ne oldu üle, seni tutmak isteyenler kimdi?. Az kalsın görüşemeyecektik. Yusuf'u görmekten gözleri ışıl ışıl yanan İbrahim Pehlivan, boynunu büktü: -Sorma be Yusuf. Ben de anlayamadım. Pierri, dışarda çok kalabalık var, sıkılırsınız, ortalık sakinleşsin ondan sonra inersinız dedi. Tamam dedim, bilirsin ben de senin gibi kalabalıkları sevmem. Bir ara Ahmet'le vagonun penceresine yaklaştık, seni gördük. Hemen dışarı çıkmak için koştuk, bu sefer de İngiliz Tom, tutmağa çalıştı. Gerisini biliyorsun, neler dönüyor, niçin böyle yaptılar anlamış değilim. Bu sırada, gazeteciler Yusuf ve Hergeleci İbrahim'in etrafını sarmıştı. Yusuf'un menajerinin tercümanlığıyla Hergeleci'ye sordular. -İbrahim Pehlivan, Yusuf ile güreşin hakkında ne diyorsun, onu yenebilecek misin? Gazetecinin suali tercüme edilince hem Ahmet, hem de Hergeleci İbrahim şaşırdılar. Hergelec İbrahim'in tepkisi çok sert oldu: -Ne dedin, ne dedin, Yusuf'la güleşmek mi? Ben buraya Yusuf'la değil, Frenklerle güleşmeğe geldim. Şaşırma sırası, gazetecilerdeydi: -Pierri ve Tom Cannon, senin Yusuf ile güreşeceğini, Yusuf'u İstanbul'da yendiğini söylediler. "Tövbe, tövbe" diyen Hergeleci İbrahim, çok üzülmüştü Yusuf'a döndü: -Yusuf Pelvan kusura kalma, hakkını helal et. Onlara büle bir şey sülemedim. Bana Frenklerle güleşeceğimi sülediler. Yusuf, gülerek Hergeleci İbrahim'i kucakladı: -Üzülme bre İbrahim. Seninle Paris'te güleşmek benim için en büyük şeref. Görsünler şu gavurcuklar Osmanlı'nın güleşi nasıl olurmuş. Pierri ve Cannon'un seni niçin gözlerden gizlemek istediği anlaşıldı. Beni burada görünce, hilelerinin ortaya çıkacağını farkettiler. Bak ikisi de ortalıkta yok. Hadi bizim otele gidelim, hem konuşur hem de hasret gideririz. Baştan süleyeyim, güleşten kaçmak yok ha. Te be şüle kıran kırana güleş yapmayı çok özledim. Bunun için herşeye razıyım, sakın ola hayır deme. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.