Yusuf, o gün konuşulanları kelime kelime hatırlıyordu: Ustası, takılmıştı: -Te be Yusuf! Sana derim! Nerelere dalıp gittin üle? Yoksam İstanbul'a mı? Yusuf, telaşla cevap vermişti: -Buyur ustam. Yusuf'un bu telaşına ustası gülümsemiş ve ona takılmıştı:. -Düğünde gördüğün hangi güzeli düşünüyorsun büle. Dalıp gitmişsin! Çok derinnere, düşmeseydin balay. Yusuf, kızarmış ve, "Ustam, benim düşündüğüm tek güzel, tek sevdalım güleştir. Senin bahsettiğin güzeller benim gönnüme giremez." cevabını vermişti. İsmail Pehlivan gülerek, "Te be Yusuf! Üle iddalı konuşma. Başa gelmeyince bilinmez. Bahsettiğim güzeller üle güzellerdir ki, gönül ne seni dinner ne de başkasını. Onnar gönnüne düşünce, gönül Yusuf pelvanın fermanını bile dinnemez. Sonra benim gibi yanar durusun." demişti. Yusuf, üstemiş ve, "Ustam, pelvan olan gönnüne de söz geçirmeli değil mi?" diye biraz fazla iddialı sual sormuştu. Ustatı gülmüş ve, "A benim gül Yusufum. Gönül bu, değil pelvanın, sultanın bile fermanını dinnemez." demişti. Yusuf, ustasının sözlerine rağmen pehlivan kişinin gönlüne söz geçireceğine, kendisinin güreşten başka güzel tanımayacağına inanmış, ustasının sözlerine dudak büker gibi olmuştu. Yusuf, şimdi, o gün, ustasına söylediklerini söyledikçe, kafasını taşlara vuruyor, "Ah kafa ah. Büyük konuşursun ha. Benim için tek güzel, güreştir. Gerçek pelvan, gönnüne söz geçirir dersin ha? Annadın mı, güleşten başka güzellerin de olduğunu, gönlün pelvan falan dinlemediğini. Kaç gündür unutmak için neler neler yapıyorsun, unutabildin mi? Unutmak istedikçe, daha çok sevdalandın, bi an aklından çıkaramaz oldun. Hadi bakam, unutabilirsen unut, aklından çıkarabilirsen çıkar bakalım" diyordu. Aklından çıkarmak için gayret eden, yalnızca Yusuf değildi. Yörükler köyünde ahu gözlü bir güzel de birini aklından ve gönlünden çıkarmak için uğraşıyor, başaramayınca da kendine kızıp hırçınlaşıyordu. Annesinin gül yüzlü kızım, Gülçehrem diye sevdiği, ahu gözlü dilber, ablasından, Yusuf'un, kendisini boğadan nasıl kurtardığını, gözünü kırpmadan boğanın önüne, ölüme nasıl atladığını dinlemişti. Boğanın, Yusuf'un önünden nasıl kaçtığına da kendisi şahit olmuştu. Yusuf, hayatını kurtarmıştı. Ama Gülçehre, 5 yıl önce 15 yaşındayken, Kızılcıklı Köyü'nde yaşadığı hayal kırıklığını bir türlü unutamıyordu. Yusuf'a, işlemeli mendil içinde kömür göndermiş, sana kara sevdayla tutuldum, arzun arzum, dileğin dileğim olsun, bunda sonra ben yokum yalnızca sen varsın demek istemişti. Fakat Yusuf, kendisine beyaz bir taş göndermiş, sana karşı taş gibi hissizim, cevabını vermişti. Gülçehre, intihar etmek istemiş, ama ablası durumu farketmiş ve onu vazgeçirmişti. Gülçehre, çok zor günler yaşamıştı. O beyaz taşı atmamış, ona her bakışında ateşler içinde yanmıştı. Tam unuttum derken, kader, kendisine beyaz taş göndereni yine karşına çıkarmıştı. Hem de hayatını tehlikeye atarak, hayatını kurtaran kişi olarak. İsminin Yusuf, olduğunu ve komşu karalar köyünde yaşadığını 5 yıl sonra öğrendiği o taş kalpli insan, hayatını kurtaran kahraman olarak karşısına çıkmış, küllenir gibi olan karasevdası yenide alevlenmişti. Unutmak için çabaladıkça, her anı beyaz taş gönderen taş kalpli insanla dolmuştu. Ağlıyor, ağlıyor, ya canını alması ya da onu unutturması için Rabbine yalvarıyordu. > Devamı var