Torlak Köyü'ndeki güreşte usta-çırak, İsmail Pehlivan ile Yusuf, baş güreşlerde sona kalmışlardı, birincilik için ikisinin güreşmesi gerekiyordu. Cazgır, son güreş için meydana çağırdığında, Yusuf, ustasının elinden, ustası da onu alnından öptü, bu şekilde güreşi ustasına bırakmış oldu. Yağlı güreş geleneğinde, usta ve çırak meydanda birbirlerine düştüklerinde, çırak ustasının elini öperek güreşi ustasına bırakır. Eğer, seyirciler, çok ısrar ederlerse usta çırak arasında oynaş güreş yapılır. Torlaklı ağalar, pehlivanlarının yenilmesine üzülmüşlerdi, ama, "El elden üstündür, ta arşa kadar" atalar sözündeki hikmeti hatırlayıp, teselli bulmuşlardı, yenenler de Deliormanlı pehlivanlardı. Şumnulular da bu vatanın evladıydı, onlar da Türk, onlar da Müslümandı. Pehlivanlık aşkıyla dağ tepe demeden dolaşıp güreş kovalamışlar haklı olarak galip gelmişlerdi. Yapacak birşey yoktu. Onlara düşen ve yakışan bu pehlivanları, en güzel şekilde ağırlamaktı. Torlak Köylüler, İsmail Pehlivan ve Yusuf'u o gece salmadılar. En önemlisi de, bütün Deliormanlılar gibi Torlak Köylüler, güreşten çok iyi anlıyorlardı. Yusuf'daki müthiş çevheri görmüşler, onun Pomakların, Aliço ve çırakların elinden Kırkpınar başpehlivanlığını alabileceğini farketmişlerdi. Deli Hafız Pehlivan da aynı şeyi söyleyince buna iyice inanmışlar ve sebeple de Yusuf'u kendi pehlivanları gibi sevmişlerdi. Torlak Köylü ağalar, İsmail Pehlivan ve Deli Hafız Pehlivan, eski güreşlerden, Pomak pehlivanların, Kıkpınar hakimiyetinden, Tuna boyuna kuvvet yığan Ruslardan, konuştular. İstanbul'da, Osmanlı Devleti ile Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletler arasında, Rumeli'deki Bulgar, Sırp gibi Hristiyan azınlıklara bağımsızlık verilmesi konusunda yapılan görüşmelerden bahsedip, "Hey bre Koca Osmanlı sen bu hallere nası düştün" diye dertlendiler. Yusuf ve ustası, ertesi gün, Torlak Köylüler'den müsaade istediler, onların, bir kaç gün daha kalın ısrarlarına, "Ağalar, Allah sizden iazı olsun. Bizi çok güzel misafir ittiniz. Sizin pelvannara karşı galip gelmemize iramen ikramdan kusur itmediniz. İramazan yaklaşıyor, bu mübarek ayı köyümüzde geçirmek istiyoruz. Hakkınızı helal idin. " diyerek köylülerle helalleşip yola çıktılar. Razgırad'a gelince havadar, ağaçlar arasında bir han bulup, odalarını ayırttıktan sonra hemen Paşa Hamamı'na gidip güzelce yıkandılar. Bir güzel keselendiler. İyice rahatlamış ve hafiflemişlerdi. İki ayın yorgunluğunu üzerlerinden atmış gibiydiler. Daha sonra güzel bir akşam yemeği yediler. Tabi ki, koca bir tencere çorbayı, arkasından da hoşafla birlikte iki kazı götürdüler. Yatsı namazını handa kıldıktan sonra, hemen yattılar. Sabah namazına, hancı çırağının yarım saate yakın zorlamasıyla ancak uyandılar ve namazı zor yetiştirdiler. Daha sonra, giyinip dışarı çıktılar, yorgunlukları kalmamıştı. İsmail Pehlivan, daha önce defalarca Razgırad'a geldiği için pehlivanlar kahvesini biliyordu. Buradaki pehlivanlar kahvesi de, tıpkı Edirne ve İstanbul'dakiler gibi pehlivanlar, güreşe, mertiliğe, yiğitliğe sevdalıların uğrak yeriydi. Destanlar, burada söylenir, destanlar burada yazılırdı. Oraya gittiler. Daha kapıdan girer girmez, karşılaştıkları sualler onları çok şaşırtmıştı.