Var mısın ayıyla güreşmeye?

A -
A +

Koca Yusuf, vedalaşma daha fazla uzarsa, gözyaşlarına mani olamamayacağını farketti: -Ne hakkı be Ahmet'im. Hadi bakalım trene. Koca Yusuf, gözyaşları içinde bir şeyler anlatmaya çalışan Ahmet'i trene bindirdi. Ahmet ile bir haftadır birlikteydiler, ama sanki yıllarca beraber yaşamış gibiydiler. Tren hareket etti. Yusuf, yönünü trene çevirdi. Pencerede Ahmet vardı. Tren yürüdü, Ahmet, el salladı. Yusuf da el kaldırdı. Tren gitti, giden tren Ahmet'i götürdü, yeni ufuklara, yeni dünyalara. Yusuf, baka kaldı Ahmet'in arkasından. Gönlünde isimlendiremediği duygular, kavuştum derken hasreti haber veren göz pınarında ise... *** -Paşa, buraya yakın yerde otururmuş. -Güzel söyledin be agam da bizi oraya kim götürecek? -Buyurun ağalar kahveleriniz. Emirgan'da boğaza bakan biri kahve... Biri 18 diğeri 25 yaşlarında iki delikanlı, hem boğazı seyrediyorlar, hem de aradıklarına ulaştıracak çare arıyorlardı. Genç olanı daha sabırsızdı. Masaya kahveleri bırakan kahveciyi gösterdi: -Te be agam, şu kahveciye sorsaydık... -Tamam be pelvan... Hepten de acelecisin. Hele şu çaylarımızı içelim. Bu sırada ortalık hareketlendi. Bağırışlar, ıslıklar yükseldi. Her iki delikanlı da ayağa kalktılar, gürültünün geldiği yere gittiler, gördükleriyle şaşırdılar: -Te be agam, bu ayı da nereden çıktı? -A be ben de anlamış değilim. Kahvenin önünde iki ayağı üzerine kalkmış bir ayı vardı, burnunda bir halka, halkanın ucunda bir zincir. Zincir de kaytan bıyıklı bir çingenenin elindeydi. Elinde def olan bir çingene kızı, hem çalıyor hem de söylüyordu. Ayı da defin nağmesine uygun bir şekilde zıplıyordu. Zıplamaktan vazgeçince, çingene delikanlısı zinciri çekiyor ve ayı homurtu ile tekrar zıplamaya başlıyordu. Bir müddet, ayı ve çingene kızı oynamaya devam ettiler ve ilgi dağılınca yeni bir gösteriye geçtiler. Bu sefer, zinciri kız aldı. Herkes merak içinde ne olacak diye bekliyordu. Çingene genci, ayının karşısına geçti. Tıpkı bir pehlivan gibi ayının karşısında durdu. Ayı da aynı şeyi yaptı. Karşılık birbirlerine elense çektiler. Ayı, çingene delikanlısının kendisine meydan okumasına kızıp, saldırmak isteyince, zincir gerilip burnunu acıtıyor... Ayıya ayı olduğunu, zincirin ucunun insan oğlunun elinde bulunduğunu hatırlatıyordu. Bu sırada Paşa'yı arayan iki gençten, yaşlı olanı yanındakine takıldı: -Bana bak pelvanım dersin. Var mısın ayıyla güleşmeğe. Gerçek pelvan ayıyla güreşte belli olur. Genç, kara yağız delikanlı ayağa fırladı: -Güleşirim be, niçin güleşemiyecek mişim? Biz Plevne'de nice Rus ayısıyla savaştık. Bu tüyleri dökülmüş ayıyla mı güleşmekten korkacağım? Diğer genç, ayağa kalkmasına mani olmak için çalıştı: -Dur bre Kara Ahmet. Kabul ettik, lakabın kara. Ama her işte gözü kara olmak zorunda mısın? Şaka dedim. Sen şakadan anlamaz mısın? Kara Ahmet, kızmıştı, laf anlayacak gibi değildi, bağıra bağıra cevap verdi: -Pelvanlıkta şaka olmaz Sait Beşir agam.. Kara Ahmet, ayıyla güreşen çingene gencine seslendi: -Hey çeribaşı. Çekil bakalım ayının önünden. Onu bana bırak. Sait Beşir, Ahmet'in çılgınlığına mani olmak için çırpınıyordu -Te be Ahmet. Delilenme. Biz buraya bunun için mi geldik? > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.