Ve güle yenilmişti -127-

A -
A +

"Bülbüller ötüyor seher vaktidir Gülbâde içelim bahar vaktidir, Hazır olan erler gaza vaktidir, Destur saldıralım düşman üstüne". Yusuf, sabahın seher vaktinde, yürüyordu. Meriç ile Tunca nehirleri arasındaki Bülbül Adası'nda, bülbül sesleri arasında yürüyor bir taraftan da, çok sevdiği, "Bülbüller ötüyor..." türküsünü çok hafif sesle söylüyordu, bülbülleri ürkütmekten korkarak. Türküleri, çok severdi, ancak öldürseler, başkasının yanında söyleyemezdi. Ona sorarsan, sesi kargaları aratır cinsindendi. Ancak onu dinleyenler, Yusuf'un, insanın içine işleyen tok bir sesinin olduğu söylüyordu. Yusuf, huzursuzdu. Edirne'ye geleli bir ay olmuştu, ancak, Gülşeni Dergahı şeyhi İbrahim Efendi'nin izin vermemesi sebebiyle Urus ve Bulgar zulmü altında inleyen memleketine, dönememişti. Evet yenilmişti, Gülşeni Dergahı şeyhi, İbrahim Efendi'ye yenilmişti. Yusuf, sevinsin mi üzülsün mü bilemiyordu. Demir Baba'nın, "Güle üç defa yenilince gerçek pehlivan olacaksın" haberindeki ilk yenilgi gerçekleşmişti. Güle yenilmişti. Yusuf'a, son bir aydır yaşadıklarına baktığında, güle ilk yenilgisinin kesin olarak gerçekleştiğine inanmıştı. İbrahim Efendiyle her görüşüşünde, gönlünde, nice güzellik ve kokularda nice yüzbin güller açmış, cevapsız suallerine cevap bulmuş, onun işaretiyle okuduğu İbrahim Hakkı hazretlerinin "Hak şerleri hayreyler/Zannetme ki gayreyler/Arif anı seyreyler/Mevla görelim neyler/Neylerse güzel eyler" diye başlayan şiirini okumuş, okudukça, kaza-kader gerçeğini daha iyi anlamıştı. Ama yine de, gönlü, aklı, savaş alevleri içinde yanan Rumeli'ndeydi, Plevne'de, Osman Paşa'nın yanındaydı, düşman silahları altında, yollarda telef olan yüzbinlerin yanındaydı. Bir an önce onlara ulaşmak, onlara yardım etmek istiyordu. Yardıma gidememenin verdiği suçluluk duygusu onu yiyip bitiriyordu. Memleketi, geldiği, doğduğu topraklar, yaşadıkları, Yusuf'un, bir an olsun aklından çıkmıyordu. Gazi Osman Paşa'nın Plevne'deki başarılarını duyunca, bir an önce oralara gidip, savaşmak için can atıyordu. O sıralarda, Gazi Osman Paşa'ya, yardım götürecek bir gönüllü birliğinin kurulduğunu haber almış, hemen gidip yazılmıştı. Ancak, Plevne'ye ulaşmanın imkansız olduğu sebebiyle bu teşebbüs hayata geçirilememişti. Yusuf, kaç defa, durumu, İbrahim Efendiye anlatmıştı, fakat, her defasında, "Seninle işimiz daha bitmedi" denilerek gitmesine müsaade edilmemişti. Yusuf, artık dayanamıyordu, "Gitmeliyim, daha fazla beklememeliyim" diyordu. Bu düşünceler içinde sabahın ilk ışıklarıyla, Güneş Selimiye üzerinde merhaba derken, Gülşeni Dergahına, ulaştığında kendisini İbrahim efendinin beklediğini söylediler. Yusuf, şaşkın bir vaziyette İbrahim Efendi'nin yanına girdi. İbrahim Efendi, Yusuf'un şaşkınlığı karşısında gülümsüyordu: -Gel bakalım Yusufum. Geldiğin ilk günden beri, bir an önce Şumnu'ya gidip, yakınlarının durumunu görmek, oradan da hemen cepheye koşmak istersin. Seni burada tuttuk ki, gülü yakından tanıyasın, güle yenilmenin, asıl pehlivanlığın ne demek olduğunu anlayasın. Görülen o ki maksat hasıl olmuştur. Bugün yola çıkabilirsin, ama bir şartla. İznin çıkmasıyla sevinen Yusuf, "ama bir şartla" sözüyle endeşilenmişti. -Şart mı? Ne şartı efendim? > Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.