Ve olanlar oldu

A -
A +

Ata yükselen Paşanın ufku genişlemiş ve görmüştü... kalabalığı kendinden geçiren şeyi... Paşa, gördüğüyle gülümsedi: -Bilmeliydim... Rus'un kapılarına dayandığı böyle zamanda... akıncı torunlarına, ancak böyle birşeyin, dünyayı unutturacağını. Çotuk Selim, ayaklarının üzerine yükselerek görmeğe çalışıyordu, ama göremiyordu. Paşa da söylememişti. Acaba tahmin ettiği gibi miydi? Osman Paşa, Çotuk Selim'in halini fark etti, hafifçe güldü: -Te be Çotuk Selim söyle bakalım, kalabalık, kendinden geçmiş halde neye bakıyor? Çotuk Selim, hiç düşünmeden cevap verdi: -Pelvanlara... Paşa dondu kaldı: -Bre Çotuk, bunların ne yaptığını daha önce gördün mü? -Hayır Paşa bubam. -Peki nasıl bildin öyleyse. Çotuk Selim'in cevabı tam kendine göreydi: - Bu kadar dikkatle başka neye bakılır ki... Osman Paşa, Çotuk Selime ne desin bilemedi. Bu milletin, delisi ve velisi çoktu. Hafife almağa gelmezdi. Kabalığı kendinden geçiren, dünyayı unutturan iki çocuktu. Ama herhangi iki çocuk değildi. Bu iki çocuk, Türk oğlunun, rüyalarını, efsanelerini süsleyen bir işle meşguldüler. Yolun hemen kenarındaki çayırlıkta, güreşiyorlardı. Hem de kıran kırana, alt alta üst üste... Paşa'nın bir şey dikkatini çekti. Çocukların biri sekiz, diğeriyse 13 yaşlarında gösteriyordu. Aralarında büyük boy ve kilo farkı vardı. Ancak güreş kıran kıranaydı. Küçük pehlivan, büyük farka rağmen rakibini zorluyordu. Paşa, hayretler içinde kaldı. Seyirciler at üzerindeki Paşanın farkında değillerdi. Kendilerini güreşe tam manasıyla kaptırmışlar, küçük pehlivanı gayrete getirmeğe çalışıyorlardı: -Ahmet, bacaklarına dikkat et bre. -Biraz eğilerek güleş be evlat. Kavak gibi ne dikilirsin? Küçük pehlivan seyircilerin bütün ikazlarına rağmen bildiği gibi güreşiyordu. Bacaklarını korumuyordu. Biraz da yorulmuş gibiydi. Hatta kızgındı. Küçük pehlivanın durumu seyircilerin dikkatinden kaçmadı: -Te be bizim Ahmet kızdı. Baksana tedbiri hepten de elden bıraktı. -Üle oldu be Kazım aga. Ahmet bu. Güleş fazla uzadı diye kızdı. -Tövbeler olsun. Bu çocuk kendini hepten de ne sanır. Karşısındaki ondan 4 yaş daha büyük. Güleşin uzamasından daha normal ne olabilir. -Doğru sülersin ama, bunu Ahmede anlatamazsın. Bu Ahmet üle bi kızan ki, bu yaşta başpelvanla güleşse niçin yenemedim diye kızar, hırslanır. Ve olanlar oldu. Eğilerek, bacaklarını korumayan küçük pehlivan, yaptığı işin gereğine uymamanın cezasını çekti. Rakibi, yıldırım hızıyla bacaklarına dalmıştı. Ahmedin boyunduruk yetiştirmesine fırsat vermeden yapacağını yapmıştı. İki bacağını birden yakalayıp yüklenmesiyle birlikte küçük pehlivan sırt üstü gitmişti. Seyirciler Ahmet'e yüklendiler: -Te be Ahmet, sesimize kulak vermezsen işte büle kabak gibi yenilirsin. -A be sen ne dik kafalı kızansın. Büyük sözü dinlesene. Sırtüstü giden Ahmed, hemen ayağa kalktı. Kalkmasıyla, gitti... soluk soluğa kalmış, yüzü kıpkırmızı olmuş, göbeği demirci körüğü gibi inip kalkan rakibinin ensesine yapıştı. Güreşi idare eden ak sakallı ihtiyar, müdahale etti: -Ahmet kızanım, güleş bitti. Ahmet yalvaran, içinde nice bin renk oynaşan, yenilgiyi kabul etmeyen ceylan gözlerle baktı. ¥ DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.