Yaklaşanı bıçaklıyorlardı

A -
A +

Bir anne, feryatlar içinde çocuğunu taşımağa çalışıyordu, ancak başaramıyordu. Sulara kapılmış sürükleniyorlardı. Yusuf, altınlara ulaşmayı bıraktı anne ve çocuğa koştu, altı yaşındaki oğlunu suya kaptırmamak için gayret sarfeden annenin yanına geldi, çocuğu kucağına aldı. Anne dehşetten irileşmiş gözlerle Yusuf'a baktı, bir şeyler söyledi, kendi dilince ancak Yusuf anlamadı. Kadına güverteye çıkan koridoru gösterdi. Kucağında çocuk, kuşağından tutan kadınla büyük bir güçlükle güverte çıkışına vardığında su, Yusuf'un belini aşmıştı. Yusuf, merakla altınlarının bulunduğu kamaraya baktığında, girişin, sular altında kaybolduğunu gördü. Sarı sarı altınlar, altın, kırmızıya boyalı teneke hayaller olmuştu. Altın, rahmet diye adlandırılan suyun altına düşmüştü. Böylelikle, Yusuf'un gönlünde zaten hiç bir zaman yer bulamayan altınlar, aklından da düştü, artık, altınlarla arasında okyanusun tuzlu suları vardı. Altınların yeri belliydi ama ulaşmak imkansız gibiydi. Yusuf, vaki olanda, meydana gelende, hayır vardır diyerek bir daha altınların bulunduğu kamaraya bakmadan, yanında anne ve çocuğuyla güverteye yürüdü, daha doğrusu yürümeğe çalıştı. Koridorlar devrilen çeşitli eşyalarla doluydu. Suda sürüklenen boğulmuş kadın ve çocuk cesedi, Yusuf'un bile tüylerini diken diken etti. Bir an önce beraberindekileri, güverteye çıkarmak için zorlu bir mücadeleye girişti. Büyük gayretten sonra, güverteye çıkmayı başardı. Ortalık mahşer meydanı gibiydi. Gemi, tam ortasından büyük yara almış, yavaş yavaş suya batıyordu. Yolcuları kurtarması, kayıklara bindirmesi ve kayıkları suya indirmesi gereken tayfalar, canlarının derdindeydi. İtalyan tayfalar, ellerinde bıçaklar, cankurtaran kayıklarına kimseyi yaklaştırmıyorlardı. Bazı erkekler, tayfalarla kavga yaparak, kadın ve çocukları bir kayığa doldurmayı başarmışlardı, ancak, kayığı indirecek gemi görevlileri ortalıkta yoktu. Bugurdaclar çalışmadığı, sıkıştığı için kayık denize indirilemiyordu. Kayık, havada asılı vaziyette kalmış, içinde kadın ve çocuklar ağlaşıyordu. Bir kayık da, tam denize indirilirken, çıkan kavga, tayfaların bugurdacın ucunu bırakmaları sebebiyle dengesini kaybetmiş ve içindeki kadınlar ve çocuklar denize dökülmüştü. Yusuf, güvertede yaşananları görünce dehşete kapıldı. Herkes, kayıkların bulunduğu tarafa hücum etmişti. Ancak, kayıklara kimse yaklaşamıyordu. İtalyan tayfalar bıçakları çekmişler, yaklaşanı bıçaklıyorlardı. Böyle bir zalimliği Yusuf'un aklı almadı. Görevleri tehlike anında insanları kurtarmak olanlar, bu kadar nasıl acımasız olabilirlerdi. Yusuf, kuşağındaki Çavuş ninesinin yadigarı hançeri çıkardı. Bazen hançerle bazen de her biri şahi güllesi tesirindeki Osmanlı tokatlarıyla yol açarak, kucağındaki çocuğu ve anasını cankurtaran kayıklarının bulunduğu yere ulaştırdı. İtalyan tayfalar, kayığın dolu olduğunu işaret ederek kadın ve çocuğu kayığa almak istemediler. Yusuf, buna pratik bir çare buldu. Çocuğu anasına verdi, kayığın içine uzandı, güçlü kollarıyla tayfalardan birini yakalayıp kayığın dışına çıkardı. Ana ve çocuğun binmesini sağladı. Kayık, denize inerken, kayığa binmesini temin ettiği ananın bakışları, ona en anlamlı teşekkür oldu. Anne ve çocuğu kayığa yerleştiren Yusuf, ortada şaşkın şaşkın dolaşan kadın ve çocukların diğer kayıklara binmesi için koşturdu, tayfalarla ve vicdansız erkek yolcularla mücadele etti. Kolundan ve karnından yaralandı. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.