Ahmet, kızdığını belli etmediği gibi, Yakup pehlivanı daha da delirten bir şey yaptı, güldü: -Emanet Yakup ustam, emanet. her şeyimiz emanet değil mi? Bizim diyebileceğimiz neyimiz var ki? Yakup pehlivan sataşmayı sürdürdü: -Ooo, bayağı anlamlı sözler etmeyi de öğrenmişsin. Bakalım güleşi de öğrenmiş misin? Göreceğiz. Ahmet, ustasının sözlerini hatırladı. Ustası Deli Hafız, Ahmet'e, "Evladım, tekebbür edene, kibirlenene, büyüklenene karşı tekebbür etmek câizdir. Allahü teâlâ, kibriyâ sâhibidir, gerçek büyük yalnızca Allahü tealadır. Kibir sahibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevâbdır. Kibir sahibine karşı tevâdu eden, alçak gönüllülük gösteren kimse, kendisine zulm etmiş olur" demişti. Bu sebepten, Ahmet, Yakup pehlivanı iyice çileden çıkaran bir cevap verdi: -Göreceksin bre, kendini beğenmiş... Pelvanlıktan nasibi olmayan adam... Hem de çok uzağa gitmeden, şu meydanda, çimenlerin üzerinde... Kibirden büyümüş burnun, çimenlerin içinde sürünürken daha iyi anlayacaksın büyüklenmenin insanı nasıl küçülttüğünü... Yakup pehlivan kıpkırmızı kesildi: -Ooo senin dilin de bayağı büyümüş. O dilini koparayım da gör. Ahmet, altta kalmamaya kararlıydı: -Birinin bir yerleri kopacak, kimin, neresinin kopacağını meydanda göreceğiz. Akıl, örtülmüş, nefis azgın canavar gibi parlamıştı. Yumrukların konuşacağı bir kavgaya dönüşecek ağız kavgası,önlendi, cazgırın, "Haydi pelvanlar, er meydanına" sözüyle.... Her iki pelvan da cazgırın yanına yürüdüler. Cazgır, pehlivanları kıbleye karşı döndürdü, birbirlerinin sağ ellerini sağ, sol ellerini sol elle tutturarak el bağlattı. Bu sırada Yakup pelvan, Ahmet'in elini sıktı, gözdağı vermek ister gibi. Ahmet de aynen karşılık verdi, Yakup pehlivan, parmakları kırılıyor zannetti. Cazgır, duasını yaptı, Yakup pelvana, "Ey Yakup pelvan, rakibin karınca da olsa küçük görme" diyerek nasihatta bulundu ve "Vur sarmayı kündeden at/Getir Muhammed Mustafa'ya salavat/Allah Allah illallah/Hep birlikte pelvanlara diyelim maşallah" sözleriyle pehlivanları er meydanına saldı. Ahmet, bir kış ahırda hapis kalmış doru tay gibi çayırda şaha kalktı, avına süzülen kartal gibi kanatlandı, bir kurt gibi hedefine atıldı. Ahmet'in peşrevi, seyircinin çok hoşuna gitti: -Maşallah deyin şu kızana ba, ne de güzel peşrev çıkarır. -Mübarek evlat sanki kanatlanmış. Yakup pehlivan, elleri belinde Ahmet'i seyrediyor, duruşuyla, 'seninle güreşmek için peşreve gerek yok' diyordu. Ahmet, peşrevini bitirmeden, kasnağından yakaladı, "Hoplamayı zıplamayı bırak da güleş yapalım" dedi. Ahmet, Türk oğlunun dünya görüşünü, güzel ahlakını, hayata bakışını, insanlık anlayaşını gösteren peşreve hoplama, zıplama denen Yakup'a bir yumruk atmamak için kendini zor tuttu. Bu kadar kibirli kişiye en güzel cevap meydandan verilmeli diye düşünerek ses çıkarmadı. Güreş başladı. Seyirciler de Yakup'un hareketine kızmışlardı. Yakup, yaptığın pelvanlık töresine sığmaz şeklinde protesto ettiler. ¥ DEVAMI VAR