Yeryüzü er meydanı bilinirdi

A -
A +
Başpehlivanlar Ağalar ve 648. KIRKPINAR -1- Türk oğlunun dünya görüşünü, hayata bakışını en güzel şekilde anlatan Kırkpınar, 3 Temmuz Cuma günü, 648. defa bilene, anlayana "Merhaba, ben buradayım" diyecek. "Şu yeryüzü er meydanı / Gönül sevmez her meydanı / Yüreksize yorgan döşek / Koç yiğide ver meydanı" Merhum şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ne güzel söylemiş. Dinimize göre yeryüzü; nefis ve şeytanla, kötü çevreyle yapılacak güreşin kazanılacağı Er Meydanı, ahiretin tarlasıdır. İşte ecdadımız, yeryüzünün, ebedi güzelliklerin kazanılacağı imtihan yeri, er meydanı, insanların da bu meydanda şeytana, nefsine ve çevresine karşı doğumdan ölüme mücadele etmek mecburiyetinde olan "er" olduğunu anlatmak için "Kırkpınar geleneğini" en güzel vesile bilmişler. Kırkpınar'ı, yağlı güreşi, nice bin güzelliklerle, insanlığın unuttuğu mesajlarla donatmışlar. Bugüne kadar Kırkpınar'ı, (Kırkpınar ve Spor Geleneğimiz, Alperenler Geleneği Kırkpınar, Alperenlerinin Kızlelması Kırkpınar, 700. Yılında Osmanlı ve Kırkpınar, Gerçek Efsane Kırkpınar, Atina Olimpiyatları ve Kırkpınar, Günümüzün Spor Anlayışı ve Kırkpınar, Yesiden Kırkpınar'a, Vatan Ediniş Destanı Kırkpınar, Galibiyette mağlubiyeti aramak) gibi değişik yönleriyle inceledik. Bu sene de Kırkpınar'a, başpehlivanlar ve ağalar açısından bakalım istedik ve "Başpehlivanlar-Ağalar ve 648.Kırkpınar" dedik AĞA OLUNMAZ, AĞA SEÇİLİRDİ Kırkpınar'da bu sene 60'ya yakın başpehlivanın güreşeceği söyleniyor. Bu; başpehlivanlığı ayağa düşmesidir. Koca Osmanlı İmparatorluğu'nda Kırkpınar'da başa güreşen pehlivan sayısı altıyı, yediyi geçmezdi. Cumhuriyet döneminde de yakın zamana kadar da başa güreşen sayısı en fazla on-on iki olurdu. Bu, başa güreşecek pehlivan olmamasından değil, her önüne gelenin başta güreştirilmemesindendi. Başpehlivan sayısı arttıkça baş güreşlerde kalite düştü. Her sene aynı şeyleri yaşıyoruz Kırkpınar geldiğinde... Bozuk plak misali, ağalığı tartışıyoruz, daha doğrusu "kim ağa olur, kim olmaz"ı... Bayanların ağa olup olamayacağını tartıştık, bir bayan, en fazla para vermeyi taahhüt edip ağa olunca yere göğe koyamadık, "Hanım Ağa şöyle, Hanım Ağa böyle" diyerek işi adamakıllı magazinleştirdik. Hanım Ağa'nın soluğu Kırkpınar'a kadar yetmeyince, taahhüt ettiği parayı ödemeyince, hanım ağalı Kırkpınar'ın nasıl olduğunu anlayamadık, hevesimiz kursağımızda kaldı. "Sünnetçi ve gazinocu ağa olur mu, olmaz mı" diye tartışırken işi "gay"lere kadar götürdük. Ağanın heykeli dikilirdi, dikilmezdi derken işi Yunanlı ağaya kadar getirdik. Edirne Belediyesi korktu, Kepez de parayı bastırıp ağa olan Yunanlı Ağa, ya Kırkpınar Er Meydanında rakiplerini kaçırırsa diye. Acele Belediye Meclisi toplandı ve ağalık şartları arasına TC vatandaşı olmak şartı getirildi de Kırkpınar'ın namusu kurtarıldı (!). Kırkpınar geleneğinde ağalığa talip olunmaz, ağa seçilirdi. Kırkpınar'da hazır bulunan eşraf, malı, mevkisi, toplum içindeki yeri itibariyle kendi aralarında konuşarak kimin ağa olacağına karar verirler, ağalık koçunu onun önüne bırakırlardı. Yani o zaman parayı veren düdüğü çalmazdı, layık olan ağalığa seçilirdi. Ağalık, reklamını yapma, şan ve şöhrete kavuşma vesilesi bilinmezdi. Tam tersi, sahip bulunulan nimetlere şükür, güzellikleri paylaşma vesilesi diye bilinir, ağa verdiğini reklam yaparak vermez, eşrafın yardımıyla Kırkpınar'a gelenleri ağırlamağa, pehlivanları sevindirmeğe çalışırdı. SPOR EBEDİ GÜZELLİKLER İÇİNDİ Ağaların, kendini göstermek, kendini pazarlamak diye bir dertleri yoktu, bütün dertleri, sahip bulunan nimetlerin hesabını verebilmekti. Onlar buğday başağı gibiydi, güç- kuvvet, mal-mülk, bilgi-marifet arttıkça boyunları daha fazla bükülürdü, bu nimetlerin şükrünü nasıl ederiz endişesiyle, çünkü onlar, bütün bu üstünlükleri birer emanet bilirlerdi. Kırkpınar'ın tarihçesine bakmazdan önce geleneğimizde spor nedir, buna bir göz atmamız gerekir. Türk geleneğinde, spor, amaç değil, güzelliklerin savunulmasında bir araçtır. At yarışları, kılıç kalkan, cirit, okçuluk, güreş, lobud, gürz ve mızrak atmak gibi Türk sporlarının hepsi, savaşa hazırlık içindir, insanı eğlendirirken eğitmeğe, bedenen ve zihnen güçlü kılmağa yöneliktir. Yediden yetmişe kadın erkek herkes, sporcuydu, zamanının silahlarını en iyi şekilde kullanırdı. Genç kızlar, ancak, güreşte, ok atmakta, kılıç kullanmakta kendisini yenen kimseyle evlenirdi. Dede Korkut hikayelerindeki anlatılan Bamsı Beyrek-Bânu Çiçek hikayesi bunun en güzel misalidir. Mimar Sinan'ın şaheseri Süleymaniye Camii yapıldıktan sonra, burada görev alacak imamlarda aranan şatlar sıralanırken, "iyi ata binmeli, idman yapmalı ve yakışıklı olmalı" denmektedir. Spor geleneğimiz, hakiki Müslüman, hakiki insan olmayı sağlayan tasavvuf ile iç içe olmuştur. Tasavvuf geleneğine bağlı olarak, güreşçiler, okçular tekkesi gibi spor akademileri kurulmuştur. Bu tekkelerin (akademilerin) amacı, Türk oğlunun bedenen ve ruhen güçlü olmasını sağlamaktı. Osmanlı zamanında, İstanbul, Bursa, Edirne, Manisa gibi büyük yerleşim merkezlerinde çok sayıda spor tekkeleri, tekkelerin pirleri ve yıkılmaz gelenekleri vardı. Kırkpınar; Osmanlı yadigarıdır, emanetidir. Osmanlı'nın aynasıdır. Kırkpınar'a bakılınca Osmanlı görülür, Kırkpınar anlaşılınca Osmanlı anlaşılır. Kırkpınar'ın ne olduğunu anlamak için, doğduğu zamana, mekana, doğmasına sebep olan insanlara ve hadiselere bakmak lazımdır. Doğduğu zaman; Osmanlı'nın Avrupa'yı bir daha çıkmamak üzere vatan tuttuğu zaman, doğduğu mekan, Osmanlı'nın o günkü serhat boyu, doğmasına sebep olanlarsa, gönül ile yüreği, güç ile bilgiyi kardeş kılan alperenlerdi. (Yarın: Kırkpınar Sarı Saltuk'la başlamıştı)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.