Yolu nazlı Budine'ydi

A -
A +

Ahmet'in elinde olmadan sözler, gönülden diline döküldü: -Benoit'ten mi? Fırtına Selim'in yüreciği cız etti. Koca pehlivan, cihan şampiyonu, genç aşıklara dönmüştü. Ahmet, içinde düştüğü durumu fark etti, seslice güldü: -Ya Fırtına. Gördüğün gibi. Bir Frenk dilberi bizi ne hallere düşürdü. Gönül bu, cihan şampiyonu falan dinlemez, her sözün onun ismi olur. Kara Ahmet'in sözleri, Fırtına Selim'i neşelendirdi: -Helal olsun şu Benoit yengeme be. Senin gibi cihan şampiyonunu bu hale getirdi ya. Haber, Benoit yengemden değil, ama ona götüren yoldan sayılabilir. Budapeşte'den bir telgraf var. Ekim ayının 1'inde başlayan güreş turnuvası varmış. Seni de çağırıyorlar. Kara Ahmet, habere sevindi, Benoit, Avrupa'daki güreşlere gelmeğe çalışacağım demişti. Üzüldü, güreşecek hali yoktu, ama gidecekti, Benoit'e kavuşması için başka çaresi yoktu: -Hayırlısı be Fırtına. Bırak güreşmeyi, biraz koşacak halim yok. Ama, gideceğiz ve ayakta kalmağa çalışacağız. HHH Filibe. Murad Hüdavendigar yadigarı, Avrupa'nın Bursa'sı. Şimdi mahzun, şimdi garip. Çok değil, Osmanlı'dan kopalı, yirmiiki sene olmuştu. Ama, yirmiiki yılın tahribatı, asırlara bedeldi. Sofya... Akıncı beylerin diyarında, Osmanlı'dan hemen hemen iz kalmamış gibiydi. Ya Belgrat. "Belgrat Kal'ası-Zemlin Ovası/Atlısı geçemez, değil yayası/Gönlüm oldu sevda yuvası." diye kahramanlık ve sevda destanlarına konu olan kartal kanatlı akıncıların mekanı. O da öksüz, o da garipti. Tren, raylar üzerinde mi yoksa, Ahmet'in yüreği üzerinde mi yürüyor belli değildi. Eylülün 26'sında, sabahın seher vakti, İstanbul'dan yola çıkmıştı. İbrahim Pehlivan ve oğlu Sait ile bile helalleşememiş, onlara Allaha ısmarladık, diyememişti. Yüce Mevla'nın işleri ne garipti. Bir kara sevdalısına kavuşurum ümidiyle bir kara sevdalısından ayrılıyordu. Ayrılmadan, kavuşmak mümkün değil miydi? Edirne-Karaağaç'ı terk ettikten sonra, trenin her çuf çufu yüreğini pare pare eylemiş. 1877-78 Osmanlı Rus Harbi'ni, Osman Paşa'yı, Plevne'yi, bu harpte Müslümanların karşı karşıya kaldığı korkunç zulmü hatırlamıştı. Filibe, Sofya, Belgrat derken, şimdi Budapeşte'ye doğru ilerliyordu. Ahmet, bir yıl önce aynı yoldan Viyana'ya yaptığı yolculuğu hatırladı. Ne hikmetti bilinmez. Petersburg, Paris, Berlin, Viyana, derken şimdi de Budapeşte, Osmanlı Türklerinin gönlü ve dilindeyse nazlı Budin. Rusya, Fransa, Almanya ve Avusturya'nın başşehirlerinden sonra şimdi de Macaristan'ın başşehri Budapeşte'de güreşecekti. Ta Hun Türklerinden Osmanlı'ya, Türklerin kızılelmasının, İstanbul, Budapeşte, Roma, Viyana, Paris gibi başşehirlerde olduğu kabul edilmişti. Acaba bu başşehirlerdeki güreşler, kızılelmayla ilgili miydi? Yolu, bin yıldır, Türkoğluyla hem savaş meydanlarında hem de diplomat masalarında kıyasıya mücadeleyle geçmiş Avrupalıların başşehirlerine uğramıştı. İlk önce, üçyüz yıldır devamlı Osmanlı ile savaşmış Rusya'nın başşehri Petesburg'da güreşmiş. Sonra Paris'te cihan şampiyonu olmuş. Ve sonra Almanya'nın başşehri Berlin... Derken kapılarında durduğumuz, bir daha ilerleyemediğimiz Viyana... Ve şimdi, Türkoğlunun nazlı gelini Budin'e gidiyordu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.