Hergeleci İbrahim gazetecilerin sualini cevaplandırdı: -Yusuf Pehlivan, çok mütevazı, alçak gönüllü olduğu için böyle konuştu. O gün, güreş bir dakika daha devam etseydi, olduğum yerde çöküp kalacaktım. İyice tükenmiştim, Yusuf ise daha güreşe yeni başlamış gibi dipdiriydi. O, gelmiş geçmiş en kuvvetli, yorulmak bilmez insanlardan biridir. Yüce Mevlanın bir insan vücuduna koyduğu en acı, en fazla kuvvete misaldir. Enseni, rakibinin omuzuna koyunca esneme hissedirsin. Yusuf'un vücudu tam bir mermer direk gibidir, en ufak bir esneme hissedilmez. Pençeleri, çelik gibidir, tuttuğunu koparır, iki defa manda derisinden yapılmış kıspeti parçalamıştır. Onun güreşirken gerilediği bugüne kadar görülmemiştir. Yusuf, hep ileri doğru giderek güreşir. O yalnızca, pehlivanları değil, manda boğasını da yenmiştir. Manda boğasını yendi sözü, gazetecilerin çok ilgisini çekti, hadiseyi anlatmasını istediler. Hergeleci de, Yusuf'un müdahale etmesine rağmen, sen beni öyle anlatırsın ha, senden intikam almak için fırsat çıkti diyerek büyük bir neşe içinde ballandıra ballandıra Yusuf'un manda boğasıyla olan güreşini, boğanın kuyruğunu kıstırıp nasıl kaçtığını anlattı. Kızarıp bozarma sırası Yusuf'a gelmişti. Gazeteciler, anlatılanlara inanamıyorlardı. Bu toplantıda onlar için çok güzel malzeme çıkmıştı. Sonunda olanlar oldu ve Yusuf'u çok kızdıran sual geldi: -Yusuf Pehlivan. Gördüğümüz kadarıyla İbrahim Pehlivanla birbirinizi çok seviyorsunuz. Birbirinizi öve öve bitiremediniz. Birbirinizi bu kadar çok seven çok yakın iki dost, ciddi güreş nasıl yapacaksınız? Yoksa siz de bizim Fransız güreşçiler gibi güreşiyor gözüküp bizi aldatacak mısınız? Yusuf, ayağa fırladı, elini masaya vurdu, masanın üzerinden ne varsa devrildi, saldıracak korkusuyla gazeteciler sağa sola kaçıştı: -Siz ne dersiniz bre? Bizi kendiniz gibi iki yüzlü mü sanırsınız? Bu sözleriniz, bize en büyük hakarettir. Biz de, güreşe yapılan yere, yiğitlik, mertlik, merhamet, insanlık ve ebedi güzelliklerin sergilendiği yer manasında 'ermeydanı' denir. Bir defa ermeydanına çıktık mı, karşımızda babamız olsa, acımadan güreşiriz. Güreş meydanına hayda bre dedik mi, dostluk, kardeşlik biter, orada yalnızca rakip vardır, güreş kaideleri içinde güreş yapılır. Koca Yusuf'un kızmasının ne olduğunu en iyi bilenlerden Tom Cannon, müdahale etme gereği duydu: -Arkadaşlar, Türklerin, güreşin kaidelerine, mertliğe, doğruluğa ne kadar bağlı oldukları hakkında bir misal vermek istiyorum. Yusuf, güreşlerini çok çabuk bitirdiği için, seyirci şikayetçiydi. Ona, güreşlerini biraz uzatması karşılığı büyük paralar teklif ettik, yine de kabul etmedi. Böyle bir teklifte bulunmamıza o kadar kızdı ki elinden zor kurtulduk. Gazetecilerin yanında, her iki pehlivanın kilo ve vücut ölçüleri alındı. Hergeleci İbrahim'in boyu 1.85, kilosu yüz kiloydu, bileklerinin çevresi 34.5 cm, pazularının çevresiyse 42.5 cm idi. Koca Yusuf'un kilosu ise 120, boyu da 1.90 cm idi. Basın, toplantısı, Parisli gazetecileri çok etkilemişti. İki pehlivanın birbirleri hakkında söylediklerine inanamamışlardı. Her iki pehlivanın konuşmaları, hal ve tavırları, gazetecileri çok etkilemişti. Bu; merakla beklenen müthiş güreşin yapılacağı gün olan 5 Aralık 1895 tarihli gazetelerin haberlerinden anlaşılıyordu: "Padişahın aslanları, dostluk başka, güreş başka diyor." "Yusuf, İbrahim'den korkuyor" * Devamı var