Kayıktan kayığa koşturan Yusuf, son bir kayık hariç, güvertede kayık kalmadığını gördü. Yusuf, suya indirilmek üzere bulunan ve tayfalarla dolu son kayığın içinde boş yer olduğunu farketti. Yakınlarında kayığa yetiştirebileceği kadın ve çoçuk yoktu, koştu. Kayığı denize indirecek bucurgat çalışmağa başlamazdan önce yetişti. Tayfaların karşı koymasına rağmen, acı kuvvetiyle kayığa binmek üzereyken, poturu çekiştirildi. Bir kadındı, ağlayarak, Yusuf'a bir şeyler anlatmağa çalışıyordu. Kadının dilinden anlamadı. Ama halinden anladı. Belli ki Yusuf'u yardıma çağırıyordu. Yusuf, ne yapsın bilemedi. Son kayık, denize indiriliyordu. Kadının, istediğini kurtarsa bile onları götürecek kayık kalmıyordu. Yusuf, hiç olmazsa, kadın kurtulsun dedi, kayığa binmekten vazgeçti. Kadına kayığa binmesini işaret etti. Kadının kayıkla ilgilendiği yoktu. Bağırarak Yusuf'u çekmeğe, bir yere götürmeğe çalışıyordu. Yusuf, kadına uydu. Güverteye çıkan yan yatmış bir merdivenin başına geldiler. Yusuf, güverteyi tutan çatı demirlerinin arasına sıkışmış 8 yaşlarında bir erkek çocuğu gördü. Ağlıyor, inci gibi gözyaşları gül yanaktan aşağı süzülüyordu. Çocuk feryat ediyor, ana çırpınıyor, Yusuf'un yaraları sızlıyor ve kanıyordu. Garip ana, hemen çocuğuna koştu, ama kavuşamadı, arada demir engeller vardı, yalnızca ellerinden tutabildi. Sanki, ellerinden oğlunun ellerine oradan da bütün vücuduna, tüm gücünü, canını vermek istiyordu. Boynu bükük Yusuf'a baktı. Yusuf, anada kara sevdalısı Gühçehre'yi, çocukta, aynı yaşlardaki oğlu Osman'ı gördü, diğer yavruları Hatice ve İsmail'i hatırladı. Yusuf, çocuğun çıkmasına mani olan büyük demir parçasını şöyle bir yokladı. Yerinden kıpırdayacak gibi değildi. Şöyle biraz zorladı, santim bile oynamadı. Çocuk, Yusuf'un kendisini kurtarmağa geldiğini farketmiş, ağlamayı kesmiş, ellerini ona doğru uzatmıştı. Yusuf, demiri kımıldatmayı denedi, başaramadı "Bu demir, eşek ölüsü gibi bre." diye söylendi. Demir sözüyle de birlikte 20 yıl önce kendisine görünen Demir Baba'yı, Demir Baba'nın yardımıyla o güne kadar kimsenin kaldıramadığı Fındık Kırma Taşı'nı kaldırışını, onun "Yusuf, evladım güle üç defa yenildiğinde gerçek pehlivan olacaksın." sözünü hatırladı. Sebepler aleminde kaldırılmaz gözüken Fındık Kırma Taşı'nı nasıl kaldırdığını aklına getiren Yusuf, çare aramağa başladı. Gözüne kaldıraç olarak kullanabileceği uzun bir demir parçası çarptı. Demiri şöyle bir yokladı. Sağlamdı. Çocuğun çıkmasına mani olan büyük demir parçasının altına yerleştirdi. Ve yukarı doğru kaldırdı. Fakat demir parçası hiç esnemedi. Gemiden korkunç çatırdı sesleri gelmeğe başlamıştı. Çocuk ağlıyor, anne feryat ediyor, Yusuf'un hem yaraları, sevdiklerinin hasretiyle de gönlü sızlıyordu. "Allah, Allah, bu ne iştir, bu ne haldir" diyerek şaşkınlığını, çaresizliğini dile getiren Yusuf'un Allah Allah nidasıyla beyninde şimşek çaktı, gönlünde nurlar ışıdı. Neyin noksan olduğunu hatırladı. Demir parçasını kaldımağa başlarken, heyecan ve telaştan besmele çekmeyi unutmuştu. Çocuğun ağlaması, ananın feryadı, aklını başından almış, her iyiliğin, güzelliğin, gücün, kuvvetin, başarının anahtarı besmeleyi çekmeyi ona unutturmuştu. Böyle bir şey Yusuf'un aklına ilk defa geliyordu. 93 Harbinin en zorlu günlerinde, Gülçehre'yi gördüğü, düşündüğü anlarda dahi besmele çekmeyi unutmamıştı. Ama şimdi unutmuştu. > DEVAMI VAR