Yusuf çıldıracak gibiydi -277-

A -
A +

Seyirciler, Hergeleci'yi kendi pehlivanları olarak o kadar benimsemişlerdi ki, onlar da aynen Hergeleci gibi zorlanıyorlar, boyunlarının kırılacak gibi olduğunu hissediyorlardı, sanki ipnotize olmuşlar, sevdikleri pehlivanın acısını aynen çekiyorlar, ona bu acıyı çektiren rakibine, Yusuf'a çok kızıyorlardı. Bu mücadele, bir müddet devam ettikten sonra, Yusuf, sabırsızlanır gibi oldu, son bir gayretle iyice yüklendi. Bu yüklenme sonrası, Hergeleci boynunun kırıldığını zannetti ve elinde olmayarak feryat etti. Hergeleci'nin feryadını duyan matmazeller, öldürüyor, diye ağlamağa feryat etmeğe koyuldular. Kontlar, vikontler, markizler, ellerindeki süslü bastonlarını sıralara vurarak, "Öldürüyor, niçin bekliyorsunuz" diye bağırarak, jüri heyetine seslendiler. Bu ikazlara ilk önce, Yusuf'a defalarca yenilmesi sebebiyle kuyruk acısı bulunan Pons, uydu, hemen mindere fırladı, arkasından da diğer jüri üyeleri. Galip Bey, bunlara mani olmak istedi, "Müdahaleyi gerektirecek bir durum yoktur, güreş kurallara uygun, gayet merdâne bir şekilde sürüyor" diye bağırdı, ama dinleyen kim. Yusuf'un yanına ilk önce ulaşan Pons, hızla omuzundan iterek, "Bırak onu vahşi adam" dedi. Yusuf, baktı, iten Pons'tu, niçin ittiğini anlamadı, anlamadığı gibi Pons'u görünce bütün sinirleri ayaklandı, son derece kalleş güreşi sebebiyle zaten öteden beri Pons'a kızıyordu, onun omuzundan itmesi Yusuf'u iyice kızdırdı. Yusuf'un hayatında en sevmediği şey, birinin onu itmesyidir. Bu bütün Türk pehlivanlar için geçerlidir, pehlivanlar, şakayla dahi olsa, birinin kendilerini itmesine tahammül edemezler. Yusuf, Galip Beye baktı, Pons'a mani olması için, o ise, Fransızca yanındakilere bir şeyler anlatmağa çalışıyordu. Yusuf, ya sabır diyerek, Hergeleci'ye yüklenmeğe devam etti. Hergeleci, korkunç bir boyundurukla karşı karşıya kaldığı için üstünde olanların farkında değildi. Yusuf'un Hergeleci'yi bırakmadığını gören, jüri heyeti ve kontlar, Galip Bey, engelini aştılar, ellerinde bastonlar ile "Bırak onu canavar" diyerek Yusuf'a vurmağa başladılar. Yusuf'un aklı başından gidecek gibi oldu, ne yapsın, nasıl davransın bilemedi. Bu arada, Hergeleci İbrahim'i Paris'e getiren Cannon da elinde saplı süpürgeyle yetişmiş, süpürgenin sapı ile Pierri'den öğrendiği yarım yamalak Türkçe ile Yusuf'a vurarak, "Bırak pehlivanımı, öldürecek misin, pis Osmanlı" diye bağırıyordu. Pis Osmanlı sözünü duyan Yusuf, Hergeleci'yi bıraktı, "Ya Allah" diyerek doğruldu, doğrulmasıyla birlikte de, Tom Cannon'u kavradı, bir bebek gibi kaldırdı, o hırsla fırlattı, Cannon, pislik çuvalı gibi minderin dışına düştü. Ortalık birden karıştı, polisler mindere fırladı. Beş polis birden Yusuf'u tuttu. Bu sırada, Pons gelip, "Barbar" diyerek Yusuf'a tükürdü. Yusuf çıldıracak hale geldi, şöyle bir silkindi, beş polis birden, dalından düşen olmuş armut gibi dört bir yana saçıldılar. Yusuf, bir adımda Pons'un yanına geldi, Osmanlı tokadını vurmak için kolunu kaldırdı. Pons, gözlerini açmış, dehşetle Yusuf'a bakıyordu. İnecek Osmanlı tokadının hayatını söndüreceğini anlamış gibiydi. Yusuf, ya Allah, bismillah diyerek Osmanlı tokadını indirmek, Pons'a haddini bildirmek üzereyken "Dur Yusuf, yapma" diye bir feryat duydu. * DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.