Yusuf'un endişesini farkeden İbrahim Efendi güldü: -Endişelenme bre Yusuf. Şart dediysek o kadar uzun boylu değil. Edirne'nin güllerini unutmayacak, Edirne'ye geldikte bize uğrayacaksın. *** -Olmaz bre Yusuf agam olmaz. -Ne diyorusun sen be? Ne olmazmış? -Güleşi bırakmak olmaz be Yusuf agam. -Deli itme bre beni Filiz. 5 yıldır yaşadığımız korkunç sıkıntılardan sonra, nasıl güleşiriz. Pelvanız diye hangi yüzle ortaya çıkarız bre? Biz gerçek pelvan olsaydık, büle olur muydu? Biz hayattayken Urus kafiri taa İstanbul'un kapılarına dayanabilir miydi? Bitti Filiz Nurullah bitti benim için güleş bitti. Filiz Nurullah, çok kısa zamanda Kırkpınar'da başpehlivan birincisi olarak gördüğü Yusuf agasının güreşi bırakmasını bir türlü kabullenemiyordu. Ona söz geçirebilecek iki kişiden biri olan Çavuş Nine vefat etmiş, Yusuf babası Deli İsmail Ağa ise, son beş yıldır yaşadıklarından sonra aklını kaybetmiş, o koskoca, dağlara hükmeden, arslan gibi kükreyen adam çocuk gibi olmuştu. Yalnızca söyleneni yapıyor, evin işlerine koşturup duruyordu. Filiz Nurullah'ın pes etmeğe niyeti yoktu: -Yusuf agam hem benim için güleş bitti diyersin hem de yine dağda bayırda idman yapıyersin. Yusuf, acı acı güldü: -Te be Filiz naparsın? Hep, şu son beş yıldır yaşadıklaamı unutmak için. Urus ve Bulgar kafirinin kadına, kıza, çocuklara yaptıkları aklıma geldikçe çıldırcak gibi oluyorum. Ben de bubam gibi aklımı kaçırmaktan korkuyorum. İdman yapınca biraz olsun dertlerimi unutuyerim. Yusuf, Karalar Köyü ile Yörükler Köyü arasındaki çayırda sessizce akan pınarbaşındaydı. Hemen yanında onu gölgesi takip eden, bir an peşinde ayrılmayan Filiz Nurullah vardı. Gözleri, pınarın akışında, kulakları, Filiz Nurullah'ın sesindeydi. Pınar aktıkça, sanki dertleri de pınarla birlikte akıyordu. Yusuf, ne yapsa bir türlü unutamıyordu beş yıldır yaşadıklarını. Son beş senenin her saniyesi Yusuf için azap olmuş, dayanılmaz acılar, işkenceler içinde kıvranmıştı. 1877 Haziranı Lofça'da başlayan acılı günleri, Ezki Zağra, Edirne, Harmanlı, Haskova, Filipe, Eski Cuma, Karlıova, Tatar Pazarcığı, Sofya, Plevne'de, Kırcaali Rodoplar'da devam etmişti. 5 sene boyunca, elde silah oradan oraya, yollardaki, köylerdeki ve kasabalardaki savunmasız insanları, İstanbul'a ulaştırmak için koşturmuş, koşturmuştu. Rus ve Bulgarlar sayısız çatışmaya girmişti. Tosun Bey ile birlikte, Rodop dağlarında Ruslara karşı yürütülen ve Rusları Rodoplar'a yaklaştırmayan şanlı direnişe katılmış, burada nice günler açlık çekmiş, bebelerin ağlaya ağlaya açlıktan ölmelerine şahit olmuştu. Neler görmemişti neler. 50 bin kadın ve çoluk çocuğun, ihtiyarın Harmanlı'da Ruslar tarafından katledilişine, onbinlerce kişinin açlık ve soğuktan yollarda donuşuna. Evlerini terketmeyen yüzbinlerin, Rus ve Bulgar katilleri tarafından öldürülüşüne. Bu zaman zarfından çok sevdiği Çavuş Ninesi, iki kız kardeşi vefat etmiş, onların ölümüne bile ağlayamamıştı, gözlerinde akacak gözyaşı kalmamıştı. Sanki duygusuzlaşmış, taş gibi katılaşmıştı. İşte şimdi, Yusuf, 1881 Eylülünün başlarında, Filiz Nurullah ile tabiatın kışa hazırlanışını seyrediyordu. DEVAMI VAR