Yusuf kızıl elmasını arıyordu -125-

A -
A +

İsmail Efendi, nasıl gelmişse öyle ayrılmıştı. Başta, zihni güllerle meşgul Yusuf olmak üzere, kimse geldiği gibi gittiğinin de farkına varmamıştı. İlk kendini toparlayan da, Raci Efendi oldu: -El hac İsmail Efendi hazretlerini duydunuz. Adi davranı. Bi an önce yola çıkalım. *** Edirne'yi gördüğünde vurulmuştu, aklı başından gitmişti. Boynundaki Meriç, Tunca, Arda isimli üç gerdanlıkla Edirne, güzeller güzeliydi. Daha önce İstabul'u görmüştü. İstanbul, güzellikte rakip kabul etmezdi. Ancak, Edirne de bir başka güzeldi. Özellikle Selimiye Camisi, Yusuf'u bambaşka alemlere götürmüştü. Yusuf, İbrahim Pehlivan, Raci Efendi ve Beşir'in Edirne'de bir misafirhaneye yerleşmelerinden sonra, Raci Efendi'den müsade istemişti. Raci Efendi, bin bir duayla, Yusuf'a müsaade etmişti. Beşir, İstanbul'a yerleştikten sonra, mutlaka Yusuf agasını bulacağını söylemişti. Vedalaşmaları, tantanalı sözleri sevmeyen Yusuf, hakkınızı helal edin diyerek yol arkadaşlarının yanından ayrılmıştı. Gerçi, Hocası İsmail Pehlivan, İbrahim Pehlivan ve Beşir'i İstanbul'a kadar götürmelerini söylemişti. Hocasının "O ne derse onu yap" dediği Raci Efendi, Yusuf'a, İstanbul'a kadar gelmesine lüzum yok diyerek, Yusuf'u serbest bırakmıştı. Yusuf, memleketi, Urus çizmesi altında ezilirken, Edirne'de olmanın, silah elde düşmana karşı savaşamanın ezikliğindeydi. Bir aydır, bu duygular altında ezilmişti. Kendisine verilen bir görev sebebiyle savaşa katılamamıştı, şimdi bir an önce cepheye dönmek için yanıyordu. Yusuf, yürüyordu, Edirne içlerinde, nereye yürüdüğünün farkında olmadan. Baktı ki, gönlü onu, Karaağaç'taki tren istasyonuna doğru götürüyor. Ayaklarına ve gönlüne uydu. Karaağac'a doğru yürüdü. Güneş tıpkı bir Kızılelma gibi Meriç nehrinin üzerinden batıyordu. Güneşi kızıl bir elma gibi görünce Demir Baba Tekkesi'ndeki hocası İsmail Efendiyi hatırladı. Yusuf, Demir Baba Tekkesi'nde, Güneş'in batmasını seyretmeyi çok severdi. Bir akşam, Güneşi seyrederken İsmail Efendiye yakalanmıştı. İşte o zaman anlatmıştı, kızılelmanın ne olduğunu. İsmail Efendi, "Kızılelma, Türkoğlu'nun ulaşmak istediği hedefi gösterir. İki bin yıldır Türkün hedefi, hep Batı olduğu, batışında güneş, kızıl bir elmaya benzediği için batı hedefi kızıl elma ile ifade edilmiştir. Oğuz Handan beri Türk ülküsü Kızıl elma ile ifade edilmiştir" demişti. Yusuf, iç geçirdi:"Hey Ya Rabbim, nereden nereye? Bize, devamlı kızıl elmaya koşan Osmanlıya ne oldu? Koşacak kızıl elmalar mı kalmadı, yoksa buralara koşacak gücümüz mü? Acaba benim kızıl elmam nerede? Yusuf, bağırışmalarla kendine geldi. Dergaha benzeyen bir binanın önünde toplanan göçmenler, bağırışıyorlar, zorla içeri girmeye çalışıyorlardı. Bazıları, işi zorbalığa dökmüş, kapıdaki görevliyi tartaklıyorlardı. Yaklaştı, gördü ki, işi zorbalığa dökenlerin bir kısmı, Eski Zağra'dan birlikte geldiklerinden. Hem de, Eski Zağra'da, Rusa, silahlca karşı koymaya itiraz edenlerden, halkınl arasına bozgunculuk sokanlardın. Hemen müdahale etti: -Durun bre? Sıkılmaz mısınız? > Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.