Yusuf'un heyecanı İsmail Hocayı da etkilemişti: -Hele sabret evladım. Şindi beni iyi dinne. Bu annattıklaam aramızda sır olarak kalcak. -Peki hocam. İsmail Hoca sevgiyle Yusuf'a baktı. Yusuf'u zaten severdi, ama son Bulgar ihtilalinde yaptıklarından sonra daha çok sevmişti. Onu oğlundan ileri biliyordu: -Evladım. Demir Buba'nın vasiyeti vaa. Vasiyetinde, "Fındık Kırma Taşı'nı kim kaldırır ve kıspet kimin bedenine tam ularak oturursa, kıspetin devamlı sabı olur" diyeri. Yusuf, kıpkırmızı kesildi. Demek ki hocası İsmail Pehlivan, Fındık Kırma Taşı'nı onun kaldırdığını biliyordu ha. Hocasına karşı o kadar mahçup oldu ki anlatılmaz. İtiraz etmek edepsizlik olurdu, boyun eğmekten başka çare yok gibiydi. -Şimdi hocam. Ben mi yani?... Yusuf'un şaşkınlığına ve itiraz etmek isteyip de, edemeyişine İsmail Pehlivan gülümsedi: -Bre Yusuf! Fındık Kırma Taşı'nın kaldırıldıı gice ni olduunu, Demir Buba ile görüştüünü, Demir Buba'nın ne sülediini, bilmez miyiz sanırsın. Yusuf, boynunu büktü ve birşey diyemedi. İsmail Pehlivan da daha fazla üstelemedi: -Cuma namazından hemen soora, kıspet giyme cemiyeti yapılacak. Eer, kıspet bedenini uyar da kıspeti hak idersen, Demir Buba'nın kısbetinin senin ulduunu kimse bilmesin. Onu, ancak başpelvan olduunda giyeesin. Adi şimdi, gül yaanı ve gül suyunu getir de, kıspeti azırlayalım. "Peki hocam" diyen Yusuf, büyük bir mahcubiyet ve heyecan içinde hocasının yanından ayrıldı. Hemen gül suyu ve gül yağını getirmeğe koştu. Yusuf, Cuma namazını nasıl kıldığını bilememişti, hocanın ne okuduğunun farkında değildi. Hutbeyi, Şumnu Tonbul Camii Baş İmamı vermişti. Hocası İsmail Pehlivan, Yusuf'u hemen yanına oturtmuştu. Cuma namazı kılındıktan sonra hep birlikte, Demir Baba'nın türbesine gittiler. Ortalık ana baba günüydü. Kazanlar kaynıyor, yemekler pişiyordu. 10 boğanın eti karıştırılmış buğdaydan yapılan keşkek yemeği yenecek hale gelmişti. Bir köşede, Çavuş Ana ve Ayşe gelin, gözleri yaşlı, kıspet giyme merasimini bekliyorlardı. DEVAMI VAR