Yusuf, onların idman güreşini seyrederken bir nebze olsun, Gülçehresi'ni unutuyor, neşeleniyordu. Yusuf'a, Gülçehre'sinden ayrılmak çok zor gelmişti. Eğer hocası İsmail efendinin mektubu ve emanet bıraktığı sandıktaki sır olmasaydı, güreşi falan bırakacak, bir ömür boyu Gülçehre'nin yanından ayrılmayacaktı. Gülçehre, Yusuf'un içinde bulunduğu zor durumu anlamış ve "Efendim, ben Kırkpınar'da Aliço'dan başpehlivanlığı alan Yusuf'a eş geldim. Karalar'da çiftçilik yapan bir Yusuf'a değil. Sana verilen vazifeleri yerine getir. Yollarını severek beklerim, beklemek benim hem umudum, hem de ebedi alemde ışığım olur. Ayrılığın değil, benim yüzümden güleşten koparsan asıl bana bu zor gelir bu beni üzer. Vazifen sebebiyle ayrılığın, hasret bağrımı yaksa da iftiharımdır, bunu Yüce Mevlanın rızasına kavuşmak için en büyük vesile bilirim. Biz, gelin olduğumuzda niçin al yazmayla yüzümüzü örterler, sebebini sen söylemiştin. Al yazmayla al bayrak bizim için aynı manaya sahiptir. Kırmızı gülü severiz çünkü, şehitliğe, hak için bütün varlığını fedaya işarettir." demiş ve sözleriyle Yusuf'u kat kat kendine bağlamış, ayrılığı daha zor hale getirmişti. Ama ayrılık kaçınılmazdı, insan hayatı, doğumdan ölüme zaten ayrılık üzerine bina edilmemiş miydi, ayrılmamak üzere kavuşmak, beraberlik ancak Ahırette değil miydi? Yusuf, vedalaşmaya dayanamam diye, bir seher vakti, Gülçehre'si uykudayken, onun yastığı üzerine, "Gülçehrem, seninle vedalaşmağa dayanamadığım için habersiz yola çıktım, hakkını helal et, duadan unutma, senin varlığın benim gücümdür." Yazılı mektubu bırakarak Karalar Köyü'nden ayrılmış, Filiz ve Küçük Yusuf ile Şumnu'da buluşmuştu. Kırkpınar'ı üçüncü gününde, güreşleri seyreden Yusuf, Filiz Nurullah'ı nasıl doyururum telaşındaydı. Kırkpınar öncesi Yusuf ve beraberindekiler, Trakya'da dolaşmışlardı. Özellikle de Kavala ve Gümülcine taraflarındaki güreşler çok bereketli geçmiş, bol bol ödül toplamışlar. Parsalar herkesin kendine kalmış, ödüller yiyecek, yatacak ve yol masrafları çıktıktan sonra eşit olarak aralarında bölünmüştü. Filiz Nurullah başaltına, Küçük Yusuf ise bazen küçük ortaya bazen de büyük orta güreşmişti. Küçük Yusuf'taki gelişme inanılmazdı, müthiş kuvveti ve güreş zekası vardı. 1885 Kırkpınar'ının üçüncü gününde, Küçük Yusuf, kimse beklemezken, küçükortada birinci oldu. Küçük Yusuf'un, birinciliğine ondan daha fazla Koca Yusuf, sevindi, hem de üzüldü. Baştan çıraklığa layık görmediği Küçük Yusuf, Kırkpınar'a ilk gelişinde küçük ortada birinci olmuştu. Filiz Nurullah da büyükortada birinciliğe ulaşmıştı. Büyükorta pehlivanları, Filiz'in boyu posu sebebiyle kendi boylarında güreşmesine itiraz etmişler, ancak hakem heyetini ikna edememişlerdi. 1885 yılındaki Kırkpınar güreşlerinde, Aliço verdiği sözü tutmuş ve güreşmemiş, güreşlerin üçüncü gününde hakem heyetinde yer almıştı. Yusuf, efsanevi güreşçi Aliço'yu görünce hemen koşmuş, elini öpmüştü. Aliço, bundan memnun olmuş, onu gülerek karşılayarak, "Bre Şumnulu, beni Kırkpınar'dan kaçırdın, ama sıkı dur, çırağım Halil zorlu geliyor." şeklinden Yusuf'a takılmıştı. Yusuf, Kırkpınar'ın ilk iki günü güreşmedi. Acaba niçin güreşmemişti. Devamı var