Yusuf'a doğru koştu -267-

A -
A +

Gözleri, Marsilya'dan gelen trende olanlar yalnızca Parisliler değildi. Koca Yusuf ve arkadaşları da Marsilya'dan gelecek treni bekliyorlardı. Ancak onların hem gözleri hem de gönülleri tren yolundaydı. Oldum olası kalabalıkları sevmeyen, kendisine gösterilen ilgiden rahatsız olan Yusuf, kan ter içinde kalmıştı. Parisli matmazeller, Yusuf'u birbirlerine göstererek gülüyorlardı. Yusuf, görmek için canını seve seve vereceği bir yolcusunu beklemeseydi, bir an burada bulunmazdı. Bakışlardan çok rahatsız olan Yusuf, tam Filiz'e "Buradan gidelim" diye seslenecekken, Filiz, Paris metrosunu inleten sesiyle bağırdı: - Tren geliyor, dumanı göründü. Yusuf, baktı, hakikaten de tren yolunda önce duman, arkasından da kara bir tren görünmüştü. Yusuf çok heyecanlıydı. Can dostu, şu dumanlarını savura savura gelen kara trenin vagonlarından birindeydi. Tren durdu. Herkesin gözü vagonlardaydı. Vagon kapıları açıldı, inişler başladı. Köylüsü, Parisli'si, Fransız'ı, İngiliz'i indi. Birkaç fesli kişi de indi. Gazeteciler ve Yusuf onlara koştular, ancak bekledikleri değildiler. İnenler içinde bekledikleri yoktu. Bu sırada, Rum Pierri gözüktü, gazetecilere birşeyler söyledi. Gazeteciler dağıldı, Yusuf hemen Petrov'u yolladı, durumu öğrenmesini istedi. Pierri, beklenen misafirlerin daha sonra geleceğini, ancak hangi trenle geleceklerinin belli olmadığını söylemişti. Yusuf'un kolu kanadı kırıldı, askere gidip beş sene sonra dönüşü beklenen öz kardeşi gelmemiş gibi üzüldü. Kimseye bir şey söylemeden döndü. Duyduğu bir ses Yusuf'u ta gönlünden vurdu. Biri, "Yusuf, bre Yusuf" diye naralanmış, avazı Paris semaların tutmuştu. Yusuf sesin geldiği yere baktı. Biri vagon kapısından inmeye çalışıyor, başka birileri de mâni olmak için çırpınıyorlardı. Çırpınışlar fayda vermedi. Tutulmaya çalışan kişi vagondan indi, Yusuf'a doğru koşmaya başladı: - A be Yusuf, benim İbram. Yusuf baktı, gelen hakikaten de Hergeleci İbrahim'di. Avazı, gönlündeki hasreti, sevgiyi dinlendirdi: - İbram Pelvan! Yiğidim. Koştu ve can dostuna ulaştı. Sarmaş dolaş oldular, sanki iki dağ birbirire kavuşmuştu. Tek gönül, tek beden oldular, doyasıya birbirlerini kokladılar. Gözyaşları birbirine kavuştu. Bu sevinç halkasına, "İbram agam" diyerek gelen Filiz Nurullah ve diğer pehlivanlar da katılıp, araya Fransız gazeteciler de karışınca, ortalık tam bir bayram yerine döndü. Ortalık sakinleşince Yusuf sordu: - Te be İbram, bize şaka mı yaptın, bizimle maytap mı geçtin. Ne oldu üle, seni tutmak isteyenler kimdi? Az kalsın görüşemeyecektik. Yusuf'u görmekten gözleri ışıl ışıl yanan İbrahim Pehlivan, boynunu büktü: - Sorma ba Yusuf. Ben de anlayamadım. Pierri, 'Dışarda çok kalabalık var, sıkılırsın, ortalık sakinleşsin, ondan sonra inersin' dedi. Tamam dedim, bilirsin ben de senin gibi kalabalıkları sevmem. Bir ara vagonun penceresine yaklaştım, seni gördüm. Hemen dışarı çıkmak için koştum, bu sefer de İngiliz Tom, tutmaya çalıştı. Gerisini biliyorsun, neler dönüyor, niçin böyle yaptılar anlamış değilim. Bu sırada, gazeteciler Yusuf ve Hergeleci İbrahim'in etrafını almıştı. Yusuf'un menajerinin tercümanlığıyla Hergeleci'ye sordular. - İbrahim Pehlivan, Yusuf ile güreşin hakkında ne diyorsun, onu yenebilecek misin? Gazetecinin suali tercüme edilence hem Yusuf, hem de Hergeleci İbrahim şaşırdılar. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.