Halil Ağa'nın konağında, üç kuzuyu, kilolarca tatlıyı yemesine ve çok yemekten üç gün baygın yatmasına rağmen, "Elhamdü lillah doydum" demeyen Filiz, inanılmazı söylemiş, "Elhamdü lillah doydum" demişti. Yusuf, kulaklarına inanamadı: -Bre Filiz sen Elhamdü lilah doydum mu dedin?. Filiz şöyle geriye doğru bir yaslandı, iki eliyle karnını tutarak gayet masumane cevap verdi: -Yok be Yusuf agam, yanlış duymadın, ben söyledim. Hayatımda ilk olarak doyduğumu hissettim, bugüne kadar ne yersem yiyeyim bir türlü doymuyordum. Yusuf, ellerini açtı, duaya durdu: -Ey yüce Allahım, Filiz'in doydum elhamdü lillah dediğini duymayı bana nasip ettin, sana binlerce şükürler olsun. Yusuf, Küçük Yusuf'a döndü: -Bre adaşım. Bundan sonra, senin vazifen, Filiz ağana yemeğe başlarken besmeleyi hatırlatmak. Hiçbir yemekte ondan ayrı olmayacak, ve ölümün bahasına ona besmele söyletmeden yemeğe başlatmayacaksın. Küçük Yusuf da neşelenmişti: -Tamam ağam, besmele çekmeden ağzına attığı lokma midesine gitmiş olsa bile onu oradan alırım. Küçük Yusuf'un sözleri hepsini neşelendirdi, Filiz'in yemek maceralarını anlatarak yemeğe devam ettiler, Filiz ise hayatında ilk defa kenara çekilerek birileri yemek yerken seyretti. Yusuf ve beraberindekiler, bir gece Kalaycık köyünde misafir kaldıktan sonra, ertesi gün Kalaycık'tan da düğüne gidecek ve orada yarışacak yürük atları ve güreşecek pehlivanları da alarak büyük bir topluluk halinde davul zurna çala çala yola çıktılar. Kızılkaya köyünden Doruk'luya çıkıp, dağın eteğinde bulanan Söğütlü'ye indiler. Köyün girişinde gençler tarafından karşılandılar, gençler bayrak direğini yarıştırdılar ve gelen misafirler davul zurna eşliğinde düğünü evine gittiler. Yusuf ve köyün ileri gelenleri hemen düğün sahibi tarafından karşılanıp misafir odasında baş köşeye konuk edildiler. Kahveler geldikten sonra hemen güreş sohbeti başladı. Güreş, köyün girişindeki düzlükte, çayırlık ve sulak bir yerde yapılacaktı. At yarışları da Aboba köyünden başlayacak, güreş yerinde bitecekti. Öğleden sonra davul zurna önde olduğu halde, bütün köy halkı, genci, ihtiyarı, kızı, kadını güreş yerine gittiler. Güreşler, küçük boylardan başladı. Küçük boyların güreşler biterken küçük biniciler de atlara bağlanmış halde dört nala güreş yerine girmeye başladılar. Güreşlerle at yarışları başa baş gidiyodu. Baş güreşler yapılırken, başa koşan atlar meydana girecekti. Desteyi Kayacık köylü Salim isminde ince yapılı bir çocuk aldı. Yusuf, bunun güreşini Hergeleci İbrahim'e benzetti, belli ki büyüyünce iyi bir başpehlivan olacaktı. Orta boyu da, Söğütlü köylülerinin "Üç beş sene sonra Koca Yusuf'a rakip olacak" diye övündükleri İbralim Pehlivan kazandı. Küçük Yusuf, büyükortaya çıktı ve birici oldu. Filiz Nurullah da başaltında birinciliği kazandı. Sıra baş güreşlere gelmişti. Herkes, Yusuf'un karşısına rakip çıkacak mı diye merakla bekliyordu. Eğer, Yusuf'un karşısına çıkan olmazsa, Filiz Nurulah ile oynaş, gösteri güreşi yapacaktı. Bütün seyirciler, Yusuf'un karşısına rakip çıkması için dua ediyorlardı, Yusuf'un ciddi bir güreşini seyretmek için herşeylerini vermeğe hazırdılar. Yakın köylerde, Yusuf'a rakip olacak bilinen ve tanınan bir başpehlivan yoktu. Yusuf, soyunmuş, meydanın ortasında hasım bekliyordu. İşte bu sırada arka taraflardaki ağaçlar altında kispetini giyip kalabalığa doğru yürüyen bir pehlivan göründü. Kendisini kimse tanımıyordu, yanında elbisesini tutan bir arkadaşı vardı, herhalde onu tanıyan da yalnızca oydu. Seyirciler, meydana doğru ilerleyen meçhul pehlivana yol verdiler. > Devamı var