Güreş anında olanları, Roeber de, 28 Mart 1898 tarihli The World gazetesinde şu şekilde itiraf etti: "Minderde Türkten kaçtım mı? Kaçtım tabii. Onunla kuvvet denemesine girecek kadar deli olduğumu sanmıyorsunuz herhalde. Benden üç defa kuvvetli ve usta olduğu ortada. Hepsini mindere çıkmadan önce düşünmüş ve kuvvete karşı kazanmak için tek yolun teknik olduğuna karar vermiştim. El sıkışır sıkışmaz ondan açıldım ve minderin etrafında dönmeye başladım. Türk, beni minder dışında da takip etti. Kazanacağıma o anda inandım, zira onu kızdırmıştım. Pençesi bir kaç defa kolumun ve kafamın kenarını sıyırarak geçti. Artık birkaç saniye içinde beklediğim fırsatın geleceğine inanıyordum. Derken bana çıldırmış bir boğa gibi hücum etti, hem de platformun tam kenarında bulunduğum sırada, birden sanki topla atılmış gibi fırladım ve geri dönmedim." Roeber, gazeteye verdiği beyanatta, tazı gibi, minder kenarında kaçmayı teknik olarak anlatmıştı. 30 Mart tarihli The World gazetesi, "Bütün New Yorklu sporseverler Türk için tekrar bir maç düzenlenmesini arzulamaktadırlar. Hepsi, Yusuf'un şahidi oldukları büyük kuvvetini göstermesini istemektedirler." şeklinde New Yorkluların hislerine tercüman oldu. Aynı gazetenin başka bir sayfasında da Yusuf'un mektubu yayınlandı. Yusuf, bu mektubunda New Yorklu güreşseverlere seslenerek şunları söylüyordu: "Salı gecesi Madison Square Garden'de Ernest Roeber ile güreşi, son derece ani ve inandırıcı olmayan bir sonuca bağlanan müthiş Türk Yusuf, tercümanı vasıtasıyla halkoyuna aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: 'Halkoyuna... Roeber'e karşı davranışımdan dolayı beni insafsızca yargılamayınız. Ona kötülük yapmak istemedim, bilmeden canını yaktıysam hakikaten özür dilerim. Gurbet elde, memleketinden uzakta bir yabancıyım. Lisanım, minderde karşıma çıkan kişinin dili değildir. Uzun uzun konuşmalar oldu ve bir sürü insan aynı zamanda konuştu. Yardımcım Pierri, hakemin söylediğini tercüme etti, gürültüden bir şey anlaşılmıyordu, anlayabildiğime göre, minderin üzerinde güreşecektik. Ama, rakibim benimle güreşmiyordu. Ben oraya güreş yapmak için çıkmıştım, yoksa ayak koşusu yapmak için değil. Roeber, ne kuvvet ve ne de maharet denemesine girmek istemiyordu. Durmadan platformun üzerinde ve minderin dışında dolaşıp duruyordu. Ona yaklaştığım sırada setin kenarından duruyordu ve kendini birden geriye fırlattı. Doğrusu ona şöyle hafifçe parmaklarımla dokundum. Ancak onu yere yuvarlayan parmaklarımın teması değil, kendi yaptığı hareketti, kendini yere fırlattı. Kazanmak için hiç kimseye faul yapmağa ihtiyacım yoktur. Hayatımda hiç yenilmedim ve beni yenecek adam çıkacağına da inanmam. Amerika'da ilk maçımdı. Yüzde yüz galibiyetle kazancağım bir maçı faul yaparak rakibime vermem için deli olmam lazım. Şimdi dinleyiniz beni ve sözümün eri olduğumu kabul ediniz. Eğer, Roeber, benimle bir kere daha karşılaşmağa razı olursa kurallar dahilinde her şartını kabul ediyorum. Ayrıca galip gelen bütün parayı alsın. Ancak minderin kenarına ip gerilmelidir. Böylelikle Roeber'in benden kaçması ve dışarı atlaması önlenmiş olur. Amerikalıların dürüst davranışlardan hoşlandıklarını söylüyorlar. Türk, yabancı olmama rağmen bana da dürüst güreşmek hakkı tanıyınız ve bırakınız da güreşeyim. Güreşçi miyim, yoksa boş bir palavracı mıyım, size ispat edeyim." DEVAMI VAR