Bu sefer kararlıydı Yusuf, artık hasret dayanılmaz olmuştu, Hergeleci İbrahim ile güreştikten sonra, Osmanlı'nın Paris sefirinden izin alacak ve çok sevdiği memleketine dönecekti. Ona kalsa şimdiye kadar çoktan sevdiklerine doğru kanat açacaktı, ancak Sefir efendi müsaade etmemişti. Güreş tarihinin kararlaştırıldığı gün, menecerleri de yanlarında olduğu halde Koca Yusuf ve Hergeleci İbrahim, basının huzuruna çıktılar. Güreşin cazgırlığını yapacak Ressam Galip Bey, tercüman olarak bulunuyordu. Pehlivanlarımız, milli kıyafetlerini giymişler, heybetlerine heybet katmışlar, orada Osmanlı'yı, Padişahı, Türk insanını temsil ettiklerinin şuurunda, vakarla kendilerine sorulacak sualleri bekliyorlardı. Tabii ki ilk sual Koca Yusuf'a oldu. -Yusuf Pehlivan. İbrahim pehlivanı İstanbul'da yenemediğin söyleniyor. Burada yenebilecek misin? Yusuf, seslice güldü: -İbrahim Pehlivanı yenemedim değil, onun elinden yenilmekten zor kurtuldum. O, Aliço ve Mümin Hoca ile birlikte hayatımda tanıdığım en zorlu üç pehlivandan biridir. Onunla güreşirken çektiğim sıkıntıyı Mosko kafiriyle savaşırken çekmedim. Güreş tarzı, tam bir cin çarpma usulüdür, ne zaman ne yapacağı belli olmaz. İki taraflı pehlivandır, yanı hem sağ, hem de soldan çok iyi güreşir. Genel de pehlivanlar sağ tarafıyla güreşir, çok azı da soldan. Ama İbrahim Pehlivan her iki tarafıyla güreşir. Sen, onun sağ tarafından hücum beklerken, o hiç beklemediğin anda sol yanından saldırarak adamı cin çarpmışa döndürür. Çok usta, çok oyuncu bir pelvandır, güleşin bütün inceliklerini bilir. Bununla da kalmaz, güleş esnasından, güleşin gidişatına göre, yeni oyunlar bulur ve seni en kuvvetli sandığın yerinden vurur. Onunla güleşirken o güne kadar hiç olmadığım şekilde bunaldım, hemen hemen oturup ağlayacaktım. Onun kilosuz gözükmesi sizi aldatmasın. Baştan başa adeledir, her yanı çelik gibidir. Yusuf'un anlattıkları, Hergeleci İbrahim'i kıpkırmızı eylemişti. Nasıl oturacağını, ne yapacağını bilemedi, Yusuf, bu sözleri söylerken orada bulunmamak için herşeye razıydı, ama orada bulunmak mecburiyetindeydi. Yusuf'un sözleri, Parisli gazetecileri domdom kurşunuyla vurulmuştan beter eylemişti. Bu nasıl işti, dünya şampiyonu kabul ettikleri pehlivanları Pons'la çocuk gibi oynayan Yusuf, İbrahim Pehlivan'a yenilmekten zor kurtulduğunu, onun kendinden çok çok zorlu bir pehlivan olduğunu söylüyordu. Acaba yanlış mı görüyoruz diye İbrahim Pehlivana baktılar, Yusuf'un yanında biraz değil epey hafif kalıyordu. Yoksa Yusuf, hatır mı için mi böyle konuşuyordu. Ancak bir yıldır Yusuf'u tanımışlardı, o, öldürseler doğru olmayanı söylemez, doğru bilmediğini yapmazdı. Bütün bunlara rağmen, Hergeleci İbrahim'in Yusuf'u nasıl zorladığını akılları almamıştı. Herşey Kışlık Sirk'te yapılan güreşte belli olacaktı. Görünen o ki çok zevkli bir güreş seyredeceklerdi. İkinci sual, İbrahim Pehlivanaydı. -İbrahim Pehlivan, Yusuf'un söylediklerini duydun, sen ne diyorsun, Yusuf'u İstanbul'da elinden kaçırmışsın, burada yenebilecek misin? Yusuf'un söyledikleri karşısında zaten ter su içinde kalan Hergeleci İbrahim, bu sualle, iyice sıkıldı, nasıl cevap versin bilemedi, ancak konuşmak zorundaydı, bu gavurcuklar, analarının ağzından düşecek yemi bekleyen yavru kuşlar gibi onun ağzına bakıyorlardı. DEVAMI VAR