Adalı Halil'in peşrevi görülmeğe değerdi, belli ki ustası Aliço'dan huzur peşrevini iyi öğrenmişti, sanki Abdülaziz Han'ın huzurunda güreşecekmiş gibi peşrev çıkarıyor, zıplamıyor, sanki gökyüzüne kanat çırpıyordu. Yusuf, Adalı Halil'in peşrevini beğenmişti. O da, önceki seneye nazaran çok daha güzel peşrev çıkardı, o bembeyaz vücudu uzun kollarıyla bir kuğu gibi, Kırkpınar semalarında mertliğe, iyiliğe, güzelliğe uçuyordu. Kuğu bir anda kartal oluyor, hedefe doğru dalıyor, kurda dönüyor, hedefi boğazında yakalıyor, küheylan oluyor, dağlar aşıyordu. İki aslanın peşrevi, seyircileri, coşturmuş, yaşlısından gencine herkes dudaklarında bu güzelliği yaşatan pehlivanlara dualarla ağlıyordu. İki pehlivan, peşrevde, son olarak karşı karşıya geldi, birbirlerini sırtlarını sıvazlayarak helalleştiler. Birbirlerinden ayrılıp şöyle bir meydana dolandılar ve birbirlerine döndüler. Adalının gelişi dağdan kopmuş sel gibiydi. Yusuf'a ulaşır ulaşmaz sağlı sollu elenseleri şimşek gibi çakmağa başladı. Yusuf, hiç telaş etmeden fırtınanın ilk hızının geçmesini bekledi. Uzun kollarından istifadeyle, Adalı Halil'i yanına fazla yaklaştırmıyor, uzaktan elenselelerle yokluyordu. Yusuf, denemek için açık verdi, paçalarını açık bıraktı, fakat Adalı oralı bile olmadı. O elense çekmeğe tırpan vurmağa devam ediyordu. Aliço'dan tembihi iyi almışa, Yusuf'u elense ve tırpanlarla hırpalamak istiyora benziyordu. Güreş bu minval üzere yaklaşık bir saat devam etti. Seyirci sıkılmıştı: -Adi güleşe girin ba. Aygırlar gibi ne tepişip duruyorsunuz? -Buraya itiş kakış seyretmeğe mi geldik? Yusuf, seyircilere hak verdi, bu şekilde güreş olmazdı, bu yaptıkları Kırpınar geleneklerine ihanet, Kırpınar'a yadigar bırakan alperenlerin hatırasına hakaretti. Yusuf, baktı ki Adalı Halil'in güreşe girmeğe niyeti yok. Harekete geçti. Meşhur Kel İsmail elensesini Adalı Halil'in ense köküne çekti. Adalı kendisine korumak için gayri ihtiyarı dikilince, Yusuf, hemen çift daldı, yüklenmesiyle birlikte Adalıyı altına aldı. Adalı gafil avlanmış, boyunduruk vurmamıştı, can havliyle ancak yüzüstü dönebilmişti. Yusuf, tıpkı bir kartal gibi Adalı'nın üstüne kondu. Adalı'yı ezip, güçten düşürmedikçe onu yenemeyeceğini anlamıştı. Yusuf, yerde yatan hasmının üzerine çullanarak, önce iki ayağıyla Adalı'nın bacaklarını önden sardı, sonra yüklenerek yere iyice yaydı ve kollarını, Adalı'nın koltuk altlarından geçirerek boynunda birleştirdi, çift kapan oyununu aldı. Çift kapan oyunuyla Adalı'nın ensesine biraz yüklenince Adalı Halil, "Yandım anam" diye bir feryat etti. Bu feryatla birlikte ortalık karıştı. Adalıyı destekleyen dört beş kişilik bir grup, "Yetişin bu Deliormanlı Adalı'yı öldürüyor" diye bağırarak meydana fırladılar. Güreşenlerin yanına ilk ulaşan, elindeki sopayı, "Bırak Halil'i bre" diyerek bütün gücüyle Yusuf'un kafasına indirdi. Yusuf, kafasına inen darbeyle sarsıldı, dünyası karardı, ne olduğunu anlayamadan, yumruk ve tekmeler üst üste inmeğe başladı. Yusuf, Adalı'yı bıraktı, doğrulmağa çalıştı, ama beceremedi. Adalı da şaşırmış, "Durun bre, ne yaptığınızı sanıyorsunuz" diye müdahale etmeğe çalıştı, ama faydasızdı. Devamı var