Yusuf'un kolu kanadı kırıldı

A -
A +

Ahmet, Yusuf ağasını göreceği için heyacanlıydı. Onu heyacanlandıran bir şey daha vardı, gözleri ahuya rastlama ihtimali.. Aradığı Paris'te bulunabilir miydi? Bir Frenk kızı, elmayı paylaşacağı dilber, onun kızılelması olabilir miydi? Hikmet dedenin sözlerine bakılırsa mümkündü. Ahmet, Frenk kızıyla evliliği düşünemiyordu. Dili diline, dini dinine benzemeyen biriyle nasıl bir ömür boyu beraber olurdu? Onunla kızılelmaya nasıl giderdi? Ahmet'i kompartımanın penceresinden dışarı bakarken gören ustası gülerek takıldı: -Kara yiğidim. Ne o, Frenk dilberlerini mi düşünürsün? Ahmet, kızardı, boyun büktü: -Te be ustam, sen olsun vurma, ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini şaşırmış bu garibe. Ustası güldü, şaplağı Ahmet'in sırtına yapıştırdı: -Telaş etme bre Ahmet'im. Seni kızılelmanın peşine salanlar, yönünü ve gönlünü doğrulturlar. Yeter ki sana söyleneni yap... HHH Yusuf'un, Hergeleci İbrahim'in geleceğini duyup sevinçten Allah Allah diye nara atmasından bir hafta sonrası... Paris'in meşhur tren istasyonu ana baba günü.... Binlerce kişi, tren istasyonunu doldurmuş, Paris'in bütün muhabirleri oradaydı. Parislilerin gözü, Marsilya'dan gelecek trende ve o treni bekleyen, duruşları, giyinişleriyle binlerce kişi arasından farkedilen farklı kişilerdeydi. Gözleri, Marsilya'dan gelen trende olanlar yalnızca Parisliler değildi. Koca Yusuf ve arkadaşları da Marsilya'dan gelecek treni bekliyorlardı. Ancak onların hem gözleri hem de gönülleri tren yolundaydı. Oldum olası kalabalıkları sevmeyen, kendisine gösterilen ilgiden rahatsız olan Yusuf, ter su içinde kalmıştı. Parisli matmazeller, Yusuf'u birbirlerine göstererek gülüyorlardı. Bu matmazellerden biri, "Senden bir çocuğum olsun. Bunun için ne kadar para isterseniz vermeye hazırım" diye haber gönderince Yusuf çok kızmış, "Damızlık boğa değilim." cevabını göndermişti.. Yusuf, görmek için canını seve seve vereceği yolcularını beklemeseydi, bir an burada bulunmazdı. Bakışlardan çok rahatsız olan Yusuf, tam Filiz'e buradan gidelim diye seslenecekken Filiz, Paris metrosunu inletti: -Tren gelir bre, dumanı gözüktü. Yusuf, baktı, hakikaten de tren yolunda önce duman, arkasından da kara bir tren gözükmüştü. Yusuf, çok heyecanlıydı. Can dostu Hergeleci ve kardeşi gibi sevdiği Kara Ahmet, oradaydılar...şu dumanlarını savura savura gelen kara trenin vagonlarından birindeydiler. Tren durdu. Herkesin gözü vagonlardaydı. Vagon kapıları açıldı, inişler başladı. Köylüsü, Parislisi, Fransızı, İngilizi indi hatta birkaç da fesli kişi... Gazeteciler ve Yusuf, onlara koştular, ancak bekledikleri değildiler. İnenler içinde bekledikleri yoktu. Bu sırada, Rum Pierri gözüktü, gazetecilere birşeyler söyledi. Gazeteciler, dağıldı, Yusuf, hemen Petrov'u yolladı, durumu öğrenmesini istedi. Pierri, beklenen misafirlerin daha sonra geleceğini, ancak hangi trenle geleceklerinin belli olmadığını söylemişti. Yusuf'un kolu kanadı kırıldı, askere gidip beş sene sonra dönüşü beklenen öz kardeşleri gelmemiş gibi üzüldü. Kimseye bir şey söylemeden, döndü. Duyduğu sesler, Yusuf'u ta gönlünden vurdu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.