Zaferin anlatılmaz güzelliğini yaşayan Osman Paşa, "Buyurun Paşa'm, kahveniz" sesiyle irkildi. Karşısındaki Kara Ahmet idi. Dumanı tüten kahve fincanı elindeydi. On binlerce Rus askeri karşısında kılı kıpırdamayan Osman Paşa şaşırdı: -Ahmet evladım. Ne zaman, nasıl geldin, buraya, bu kahve kimden? Ahmet boyun büktü: -Hikmet Dede getirdi Paşa bubam, kahveyi de o gönderdi. Osman Paşa, dört gündür ilk defa gülümsedi: -Hikmet Dede ha. Hikmetinden sual olunmaz. Karşı tepedeki Çar, dürbünle, Osman Paşa'yı, onun kahve fincanına uzanan elini sey?rediyor, gördüklerine, yaşadıklarına inanamıyordu. Bütün dünya başkentleriyse, telgraf başında, Üçüncü Plevne Muharebesi'nin son haberini bekliyordu. Ama bir bekleyen vardı ki, bütün hücreleriyle dualarda, gönlü, Plevne'den gelecek hayır haberlerdeydi. İstanbul-Yıldız semtinde, telgrafın başından bir an ayrılmıyordu. Omuzlarına, bütün İslâm âleminin yükü binen kişiydi o... Dördüncü günün sonunda, gecenin sessizliği, bitkin Türk ve Rus orduları üzerine çöktü. Günlerce uyumayıp savaşan muhâribler uykuya daldılar. Türk tabyalarının önünde 15 bin Rus ve Romen askerinin ölüsü yatıyordu. Plevne tarlaları kandan vıcık vıcıktı. Kuzgunlar, neş'e içinde çirkin çirkin viyaklıyorlardı. Uzaktan kurt sesleri duyuluyor, kışın yaklaştığını da haber veriyordu. Osman Paşa'nın tabyaları geri almak için yaptığı son hücumdan Rus Generali Skobelev, canını zor kurtarmıştı. Amerikalı gazeteci MacGahan, Londra'da gazetesine gönderdiği telgraf haberinde, Rus generalini şöyle tasvir etti: Üniforması pislik ve çamur içindeydi. Boynun?daki Sen Jorj nişanı tersine dönmüştü. Yüzü duman ve baruttan simsiyah kesilmiş, sesi bağırmaktan kısılmış, gözleri yorgunluk?tan ve ümitsizlikten kanlanmıştı... 'Elimden geleni yaptım' di?yordu."Daha fazlasını hiç bir asker yapamaz?dı, alaylarım gözlerimin önünde imha edildi, Türk taarruzu ina?nılmaz bir inatçılıktaydı, böyle bir taarruzu ne gördüm, ne işit?tim, ne de askerî tarihte okudum..." MacGahan, Çar'ın içinde bulunduğu durumu gazetesine şu şekilde anlattı: "Çar için bu, büyük bir felâketti. Yeis içindeydi, ağzını bı?çak açmıyordu. Gözü o kadar korkmuştu ki; Plevne'ye dördüncü bir taarruz olmayacağını söyledi. Açlıktan teslim olması için, muhasaranın tamamlanmasını ve kuş uçurulmamasını emretti. 'Bir tek alayım, bu sefil kasabadan çok değerlidir' diyordu, halbuki bu sefil kasaba için harcanan Rus alaylarının artık hesabı tutulamıyordu." Standard gazetesinin muhabiri Boyle, Skobelev'in Krişnin tabyasını ele geçirmesi üzerine Plevne'nin sonu gel?diğine kanaat getirmiş, Türkler'in taarruzla tabyayı geri alabile?ceklerini aklından geçirmemişti. Bu kanaatini acele olarak ga?zetesine telledi ve rezîl oldu. Forbes, gazetesinde şöyle mesaj gönderdi: "Türk askerinin, Ruslar'dan her bakımdan üstün ve daha iyi ye?tiştirilmiş olduğu artık kesin şekilde ortaya çıktı, gözlerimle gör?düm. Strateji bakımından, her iki taraf da zayıf ve bir sürü hata yaptılar. Fakat muharebe taktiğinde Türkler, Ruslar'la mukaye?se edilemiyecek derecede üstün. Türk generalleri, Rus generalle?rinin çoğu gibi salon adamı değil, mesleklerini çok iyi biliyorlar." ¥ Devamı var