Başkan Bush'un çiftlik diplomasisi

A -
A +

Amerika da sonunda Türkiye'ye benzemeye başladı. En yakın dostları ile köprüleri atmaktan çekinmeyen, kendi öncelik ve politikalarında geri adım atmayan, dünyaya meydan okuyan bir konuma girdi. "Uzlaşma yerine boyun eğdirme politikası" diye özetlenebilecek bu yeni yaklaşım, Başkan Bush'un sımsıkı sarıldığı bir metod olmaya başladı. ABD'nin uluslararası ilişkilerinde. Buna "çiftlik diplomasisi" diyenler de var. Çünkü Başkan Bush, politikalarına gözü kapalı destek veren dünya liderlerini, Texas'taki çiftliğine davet ederek ödüllendiriyor. Artık, "ABD'nin dostları" yok! "Başkan Bush'un arkadaşları" var! Üstelik Başkan Bush'un "arkadaş" ve "arkadaşları" da sürekli değişiyor. Beyaz Saray'da izzet-i ikram ile karşılanan bir lider, daha sonra "tu kaka" olabiliyor. Bu gözden düşmenin veya çiftlikte ağırlanabilecek konuma gelmenin tek bir ölçüsü var: ABD'nin şahin politikalarına bile gıkını çıkarmadan destek vermek. Sesini çıkartmamak. Sadece onaylamak. Asla sorgulamamak. Süper güç olmanın avantajından ve terörle global mücadele hakkının sadece kendinde olduğunu var sayan bir "ben yaptım oldu" anlayışından kaynaklanan bir durum bu.. Ama tek yanlı bir tavır koyma ve bu dünyaya meydan okuma politikaları, uluslararası ilişkileri hızla kırılma noktalarına getiriyor. Bunun sonunda ne Birleşmiş Milletler, ne NATO, ne Avrupalı dost ve müttefikler kalıyor. Meşruiyet aramak ve ortak stratejiler geliştirmek rafa kalkıyor. Uzmanlardan birlik çağrısı Gelecek ay başında Paris'te yapılacak G-8 zirvesi öncesinde durum bu. ABD ile eski Avrupalı müttefikleri arasında derin görüş ayrılıkları var. Başkan Bush'un çiftlik diplomasisi, Avrupa Birliği'ni bölmüş durumda. Irak'ta işler giderek karışırken, Irak'ın yeniden yapılandırılması için ortak stratejiler geliştirilmesi gerekirken, ayrılıklar ve görüş farklılıkları daha da derinleşiyor. Başkan Bush hâlâ Fransa'yı cezalandırmaktan, Almanya'yı yok farzetmekten, BM'yi devreden çıkararak Irak'a müdahalesine sesini yükseltenlere tavır koymaktan dem vuruyor Bu tehlikeli gidişten endişelenen birçok Amerikalı ve Avrupalı düşünce kuruluşu uzmanı geçenlerde ortak bir deklerasyon yayınladılar. (Sözkonusu bildirinin tam metni için lütfen www.brookings.edu sitesinden, "Decleration on Transatlantic Relations: How to Overcome the Divisions" bölümüne bakınız.) "Başkan Bush'un ve zengin ülkeler liderlerinin G-8 zirvesi sırasında, Irak'tan kalkınmaya, İsrail-Filistin ihtilafından ticarete, iklim değişikliğine ve diğer global sorunlara ortak stratejiler geliştirmekte anlaşmasını" istediler. Deklerasyonda, "ABD ile AB ve NATO ilişkilerinin tazelenmesi için tarafların yeni politikalar geliştirmeleri" istendi. ABD'nin Avrupa'yı bölen uzlaşmaz tavrını terketmesinin ve AB'nin de Amerika'yı "rakip ve karşı safta" görmekten vazgeçmesinin, şart olduğu vurgulandı. İhtiyaç duyulan ortak stratejilerin ancak uzlaşma ve diyalog ile sağlanabileceğine dikkat çekilen bildiride, daha fazla vakit geçirmeden tekrar yapıcı bir işbirliğine girilmesi istendi. Şimdi insanın aklına bu durumda, Türkiye'nin konumu takılıyor. İlginçtir. ABD'nin AB'yi cezalandırmaktan çekinmediği bu yeni ortamda bile biz hâlâ, "Türkiye'nin öneminden, Türk-Amerikan ilişkilerinin gerekliliğinden falan dem vurmayı" sürdürüyoruz. Daha da önemlisi, ikinci tezkereyi reddetmekle dünyaya demokrasi dersi verdik havaları atıyoruz. Hava atmak güzel.. Ama yakında Amerikan Kongresi de, Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu'ndan geçen sözde Ermeni Soykırımı tasarısını kabul ederek bir başka demokrasi dersi verirse, ne yapacağız? Türkiye'nin stratejik önemini vurgulamayı sürdürenler ve demokrasi dersi veren tezkere redçileri, bu durumu da düşünüyorlar mı acaba?...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.